10 Eylül 2014 Çarşamba

2014-2015 Eğitim ve Öğretim Yılı Başlarken Gericileşme Süreci ve “Fulbright Antlaşması”



2014-2015 yılı Eğitim ve öğretim döneminde, ülkemizde ilk, orta ve yükseköğretim dâhil olmak üzere, 23 milyon 700 bin öğrenci,  başka bir deyişle, ülke nüfusunun yaklaşık üçte biri demokratikliği, laikliği, bilimselliği yok edilmiş bir sistemle karşı karşıyadır

Eğitimi,  içinde bulunduğu sistemden bağımsız değerlendirme yanılgısı bizi,  yıllardır yerel ve uluslararası sermayenin toplumsal yaşamın tüm alanlarında, ama ilkönce ve her şeyden önce eğitim alanında ördüğü/ örgütlediği Siyasal dinci-gericiliğin meşrulaştırılmasına ve dolayısıyla emperyalizme bağımlılığın meşrulaştırılmasına götürür.

AKP iktidarının gerici ideolojiye yaslanan ve bunu derinleştiren politikaları göz önüne alındığında, halkın bağımsız siyasetinin olmazsa olmaz başlıklarından birisi gericiliğe karşı mücadeledir. Siyasal dinci-gericiliğe karşı mücadele, siyasal dinci-gericiliği besleyen, palazlandıran ana damar olan emperyalizmle karşı mücadele ile özdeştir. Başka bir söylemle emperyalizmi alt etmeden siyasal-dinci gericiliği alt etmek olanaksızdır. Hesaplaşmayı dinci-gerici siyasal sistemin temel dayanağı olan emperyalizmle yapmayı göze alamayan her hareket tali sorunları öne çıkarıp dinci faşist sistemin eğitimini aklayıp meşrulaştırılmasına hizmet eder.

Diğer taraftan Eğitim sisteminin “hem kadrolarıyla hem müfredatıyla hem de yaşam alanı olarak” dinci gericilik ekseninde yapılandırılması yalnızca son 12 yıllık dönemin ürünü değildir. Elbette Yerel ve uluslararası sermayenin koruyuculuğunda, devlet-siyasal iktidar, ticaret-  cemaat-tarikat-vakıf ilişkileri etrafında örgütlenen İslamcı gericilik, AKP ile birlikte aydınlanma mirasının reddi ve tarihsel kazanımların tasfiyesi konusunda, kendinden önce iktidar olan siyasal partileri çok gerilerde bırakmıştır. 

Eğitim sistemi içinde siyasal dinci gericiliğin yaygınlaşıp, kurumsallaşmasında bir dönüm noktası olan 1947 yılı, Türkiye’nin kaçınılmaz olarak emperyalizmin kollarına teslim edildiği tarihtir.

Bu tarihten başlayarak, söz konusu gericileşme süreci boyunca, Köy Enstitüleri kapatılmış, ezanın Türkçe okunması uygulamasına son verilmiş, Kuran’ın Türkçe meallerinin yayınlanması eski hızını kaybetmiş, Kuran kurslarının sayısı büyük ve baş döndürücü bir artış göstermiştir.

Bu tarihten başlayarak, imam-hatip liseleri kurulmuş ve yaygınlaştırılmış, yasa dışı ve kaçak kursların açılmasına müdahale edilmemiş, Cumhuriyet Devrimi Kanunları rafa kaldırılmış, tarikat yapılanmaları teşvik edilmiş, tarikatların siyaset ve ülke yönetimi üzerinde çok büyük oranda söz sahibi olmaları gündeme gelmiş, dinci partilerin sayısında bir patlama olmuştur.

Türkiye daha 25 yıl önce, yani 1920'lerde kan ve can bedeli ülkesinden kovduğu emperyalizme,  gericileştirme operasyonu ile yeniden teslim edildi.

Peki Nasıl?

Milli Eğitimimiz 27 Aralık 1947'de imzalanan ve “Fulbright Antlaşması” olarak anılan ”Türkiye ve ABD Hükümetleri Arasında Eğitim Komisyonu Kurulması Hakkındaki Anlaşma’nın sonucu olarak, bütünüyle Amerikalı uzmanlar ve CIA tarafından, Amerikan çıkarları doğrultusunda biçimlendirildi.

“Fulbright Antlaşması”  gereği 27 Aralık 1949 tarihinde Türkiye ve ABD hükümetleri arasında "Eğitim Komisyonu" kurulmuştur. "Komisyon, dördü TC vatandaşı ve dördü ABD vatandaşı olmak üzere sekiz üyeden kurulu olacaktır. Bunlara ek olarak Türkiye’deki ABD diplomatik heyetin başı, (Amerikan Büyükelçisi) komisyonun fahri başkanı olacaktır. Komisyonda oyların eşit oluşması durumunda kesin oyu misyon şefi Amerikan büyükelçisi verecektir.”

Komisyonun ABD vatandaşı olan dört üyesinden ikisi elçilikteki CIA mensupları arasından seçilmektedir. Böylece CIA, Milli Eğitim Bakanlığı’na ve diğer bakanlıklara rahatça sızma olanağı bulmuş ve komisyon üyesi sıfatıyla öğrenci ve eğitim üyeleri arasında ajanlar devşirmekte hiçbir güçlükle karşılaşmamışlardır.

Bu Komisyon, «T.C. Hükümeti tarafından sağlanacak paralarla finanse edilecek eğitim programının idaresini kolaylaştırmak için ihdas ve tesis edilmiş bir teşekkül olarak Türkiye Cumhuriyeti ve Amerika Birleşik Devletleri Hükümetleri tarafından» tanınmıştır.

Fulbright Antlaşmasının 5. Maddesi; Türk Hükümetinin himayesinde, her türlü Türk denetiminin dışında, Türk Eğitimi hakkında araştırma yapması, bilgi toplaması, gerekli Amerikan memurlarını uzman ve araştırmacı olarak okul, üniversite ve Bakanlıklara yerleştirmesi ve benzeri faaliyetlerini kolaylaştırmak amacını sağlamak için getirilmiştir.

Böylece Milli Eğitim’de eğitim plânlamasından öğretmen yetiştirilmesine ve programların geliştirilmesine kadar tüm eğitim –öğretim Amerikalı uzmanların emir ve yönetimine devredilmiştir. Bu tür bir uygulama, ancak sömürge ülkelerinde görülür.

İki örnek verelim. Fulbright Eğitim Komisyonunun aldığı ilk karar;  ülkemizde yabancı dilde eğitim veren okulların açılması ve yaygınlaştırılmasıdır.

İkinci örneğimiz İlkokul Müfredat Programının 62. Maddesinin değiştirilmesi kararıdır. Buna göre  “Eski programdan Bağımsızlık, Devletçilik Lâiklik, Devrimcilik, Fransız devrimi, Reform hareketleri, Halkın aydınlatılması, Ulusal ekonomi, Devletin vatandaşlara karşı görevleri... Gibi konular çıkarılmış, yeni programa, Unesco, NATO günü, Demokrasi, Dinsel bayramlar... Gibi konular eklenmiştir.”

Böylece Türk toplumunun muhtaç olduğu, uyanık, üretici, bağımsızlıktan yana, laik devrimci insan yetiştirme amacı yerine, Amerika’ya bağlı, toplum ve ülke çıkarlarının pek farkında olmayan, geleneklere bağlı ve genel olarak tüketici insanlar yetiştirilmesi amacına yönelinmiştir.

Bu yüzden bugün, örneğin okul programlarımız toplum ve ülkenin gerçek ihtiyaçlarından ve ulusal çıkarlara uygunluktan uzaklaştırılmış, ABD’nin yani emperyalizmin istediği gerici, piyasacı ve cinsiyetçi “tek tipçi” sistem egemen kılınmıştır.

”Türkiye ve ABD Hükümetleri Arasında Eğitim Komisyonu Kurulması Hakkındaki Anlaşma’nın imzalandığı ve “Fulbright Eğitim Komisyonu’nun kurulduğu dönemde Cumhurbaşkanı İsmet İNÖNÜ, Başbakan önce MEHMET RECEP PEKER sonra HASAN SAKA, Milli Eğitim Bakanı -Reşat Şemsettin Sirer’dir.

27 Aralık 1949 tarihinde kurulmuş olan Fulbright  Eğitim Komisyonu, 65 yıldır aralıksız yürürlükte kalmıştır ve halen yürürlüktedir.

O tarihten günümüze kadar olan süreçte kurulan Atatürkçü oldukları iddiasında bulunan hükümetlerin hiçbirisi, bu anlaşmayı ortadan kaldırmayı düşünmedi.

O tarihten günümüze kadar olan süreçte “Hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı” kalacağına, namusu ve şerefi üzerine ant içen hiçbir milletvekili bu antlaşmaya karşı ciddi bir mücadele vermedi.

O tarihten günümüze kadar olan süreçte “Atatürkçülük” iddiası ile kurulan (iktidar olan-olmayan) siyasal partiler bu antlaşmaya karşı çıkarak toplumsal bilinç ve muhalefet oluşturmayı düşünmediler.

O tarihten günümüze kadar olan süreçte; Atatürkçülük iddiası ile kurulan örgütlenmeler, bu antlaşmanın kaldırılması için kamuoyu yaratarak hükümetler üzerinde baskı kurmaya yönelmediler.

Emperyalizm, hâkimiyet kurmaya çalıştığı ülkelerde toplumsal gericiliğin en büyük destekçisi olarak öne çıkar. Günümüzde Eğitim sisteminin “hem kadrolarıyla hem müfredatıyla hem de yaşam alanı olarak” dinci gericilik ekseninde yapılandırılması, 1947 den bu yana ABD’den icazet alarak iktidar olan, emperyalizmin taşeronu hükümetlerin eseridir.  12 yıllık AKP iktidarı ise bu sürecin en pervasız son halkasıdır.

Sonuç olarak Türkiye’de eğitimin, akılcılığın ve bilimin bileşimi olan Atatürkçü düşünce temelinde,  özgür düşünen, eleştirel aklı yol gösterici olarak benimseyen bir yapılanmaya dönüştürülmesinin olmazsa olmaz koşulu,   toplumsal gericiliğin en büyük destekçisi olarak öne çıkan Emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı ilkeli, kararlı bir mücadele ile olanaklıdır.  Yoksa yalnızca AKP iktidarından kurtulmuş olmak, “emperyalizmin at değiştirmesi” dışında bir anlam taşımaz. 09.09.2014

Mahmut ÖZYÜREK




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder