7 Mart 2014 Cuma

Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı Tansel ÇÖLAŞAN “HUKUKA MEYDAN OKUMAYI” Sürdürüyor



BASIN KURULUŞLARIMIZA- ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ ÜYELERİNE - KAMU OYUNA

Hukukçu, Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı Tansel ÇÖLAŞAN “HUKUKA MEYDAN OKUMAYI” Sürdürüyor
ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ Isparta Şubesinin  07.03.2014 Günü Yaptığı OLAĞAN GENEL KURUL  toplantısı  Aşağıda Belirtilen  Anayasa, Yargıtay Kararları, Yerel Mahkeme Kararları, Türk Medeni Kanunu ve Dernekler yasasına, ADD Tüzüğüne aykırı olduğundan, Hukuksal olarak “Tam Butlan”dır. Yani “YOK HÜKMÜNDE”DİR
1.               2012 yılında yapılan ADD Isparta şubesi olağan genel kurulunda seçilmiş olan yönetim kurulu, Şubat 2013 tarihinde ADD Genel merkezince Hukuka Aykırı  bir yöntemle  görevlerinden alınmıştır. Genel merkez tarafından,” üyelik koşullarını yerine getirmemek ve istifalar nedeniyle”  dernek üyesi olmayan kişileri Yönetim Kurulu olarak atamıştır.
2.               21.03.2013 tarihinde 50 kişiyi aşan ADD üyelerinin Yasalara ve dernek tüzüğüne uygun olarak “OLAĞANÜSTÜ GENEL KURUL İSTEMLİ” dilekçe noter onayı ile atanan yönetim kuruluna verilmiştir. Ancak  “OLAĞANÜSTÜ GENEL KURUL” olağanüstülüğü yaratan gerekçenin ortadan kaldırılması, düzeltilmesi amaçlı ve yalnızca görevden alınan organın seçimine yönelik olması, gerekirken, sanki tüm organlar ve yedek üyelikler görevden alınmışçasına “TÜM ORGANLARIN YENİDEN SEÇİMİ” gündeme alınmış, Başvuru tarihinden sonra kaydedilen üyeler de hazirun listesine eklenmişlerdir. Hukuk düzenine, yürürlükteki yasal mevzuata aykırı olan bu durum tarafımızdan mahkemeye taşınmıştır.
3.                ISPARTA 2.SULH HUKUK MAHKEMESİ 30.04.2013 -2013/365 esas sayılı kararı ile “yapılacak olan olağanüstü genel kurulun ihtiyati tedbir yolu ile iptaline” karar vermiştir.
4.               Mahkemenin açık ve anlaşılır kararı ortada iken “ATANMIŞ” Şube yönetimi, mahkeme kararını yok sayarak, sonradan eklenen üyelerle ve Şubenin tüm organlarının (Yönetim, Denetim, Disiplin Kurulları asil ve yedekleri ile Genel Merkez Genel Kurul Delegelikleri)  seçimine yönelik 28 Eylül 2013 tarihinde yapılacak bir Olağanüstü Genel Kurul kararı daha almışlardır.
5.               Olağanüstü genel kurulu kendi lehlerine sonuçlandırmak amacı ile yapılması planlan bu hukuk dışı karar da, ISPARTA 2.SULH HUKUK MAHKEMESİ 25.09.2013 tarih ve 2013/365 esas sayılı ARA KARARI ile “yapılacak olan olağanüstü genel kurulun ihtiyati tedbir yolu ile iptaline” karar vermiştir.
6.                Açılan dava 13.11.2013 tarihinde sonuçlanmış, “ADD Isparta Şubesinin Olağanüstü Genel Kurul Toplantısında 17.01.2013 tarihli üye listesinin esas alınmasına, …gündeminde sadece yönetim kurulu değişikliğinin olacağının tespitine” karar verilmiştir.
7.               ADD üyelerinin Yasalara ve dernek tüzüğüne uygun olarak 50 Yİ AŞKIN İMZA İLE verdikleri “OLAĞANÜSTÜ GENEL KURUL İSTEMLİ” dilekçe Davalı ADD Isparta Şubesi yönetim kuruluna 21.03.2013 tarihinde verildiğine/tebliğ edildiğine göre,  yaklaşık 11(onbir) aydır Hukuksal şekil ve içeriğe uygun OLAĞANÜSTÜ GENEL KURUL çağrısı yapılmamıştır.
8.               Bu durum karşısında 16.12.2013 tarihinde TMK-75. Maddesi ve ADD Tüzüğünün 12.Maddesinde belirtilen “Hukuksal şekil ve içeriğe uygun olmasına karşın toplantı çağrısı yapılmazsa, Genel Denetleme Kurulu veya toplantı isteğinde bulunan üyelerden birinin başvurusu üzerine, yerel Sulh Hukuk Yargıcı duruşma yaparak, Dernek üyeleri arasından üç kişilik bir kurulu, Genel Kurulu toplantıya çağırmakla görevlendirir” hükmü gereğince Isparta Nöbetçi SULH HUKUK MAHKEMESİNE önceki Şube Başkanı  Mümtaz Çapçı  tarafımdan başvuru yapılmıştır.
9.               Anayasanın 138. maddesinin son fıkrasında “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarını uygulamak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir surette değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez” şeklinde açık, kesin ve buyurucu bir kurala yer verilmektedir.
10.            Diğer yandan, Atanan 7 kişilik Şube Yönetim Kurulu  içinde bulunan Hasan Hüseyin SÖNMEZ, tebliğ günü istifa etmiş, daha sonra da, atanan yönetim kurulu üyeliklerinden istifalar olmuştur. Ancak Kimi istifa dilekçeleri bilerek işleme konulmamıştır. 2012 yılında yapılan olağan genel kurulda seçilmiş olan yönetim kurulu yedek üyeleri mevcuttur. Atanmış yönetimde istifalar nedeniyle boşalan üyeliklere bilinçli ve kasıtlı olarak “yedek üye” çağırılmamıştır.  “Hiç  bir suretle yedek  üye varken eksik  sayı ile  karar  alınamaz”  hükmüne karşın kararların hemen tümü eksik sayı ile alınmıştır.
11.            Dernekler Yönetmeliğinin   “Madde 92 - Dernekler, yerleşim yerlerinde meydana gelen değişiklikleri Yerleşim Yeri Değişiklik Bildirimini EK- 24; genel kurul toplantıları dışında dernek organlarında meydana gelen değişiklikleri Dernek Organlarındaki Değişiklik Bildirimini EK- 25 doldurmak suretiyle, değişikliği izleyen otuz gün içinde mülki idare amirliğine bildirmekle yükümlüdürler.” Hükmüne uyulmamıştır. Bu nedenlerle Atanan Yönetim Kurulunun Şubat 2013 ten bu yana  almış olduğu kararlar “yok hükmünde” olması gerekir.
12.             Mahkemelerin verilmiş ve verilecek olan hükümlerinin sonuçlanmamış olması sebebi ile, ileride giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararların önlenmesi açısından,  Mahkeme Kararlarına, kanun ve tüzük hükümlerine aykırı olarak 07 Marta 2014 günü yani bu gün toplanan ADD Isparta Şubesi Olağan Genel Kurul toplantısının Isparta 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 03.03.2014 tarih ve 2014/85 esas nolu kararı gereğince ‘GENEL KURUL TOPLANTISININ İHTİYATİ TEDBİR YOLU İLE DURDURULMASINA’ karar verildiğinden, karar gereğince divan ve şube başkanlıklarınca işlem yapılması ve sonucun adı geçen mahkemeye bildirilmesi kendilerine önceki Şube Başkanı Mümtaz ÇAPÇI tarafından  tebliğ edilmiştir. Tebliğ Genel Kurula okunmasına karşın Divan ve Şube Başkanı Batuhan Güldiken, Tebliği kabul etmemişlerdir. Ancak; Hukukçu olan, Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı  Tansel ÇÖLAŞAN ve ADD GYK üyelerinin de  katılımcı olarak hazır bulunduğu  “GENEL KURUL TOPLANTISI” na,  Divan Başkanlığını Yürüten ADD GYK Üyesi Reşat DEMİRCİ tarafından   devam etme kararı alınmıştır.
13.            Divan Başkanının  bu kararı şüpheye yer bırakmayacak derecede “HUKUKA MEYDAN OKUMAKTIR” Genel Başkanı Hukukçu olan, Atatürk’ün soyadını taşıyan bir derneğin   Anayasa, Yargıtay Kararları, Yerel Mahkeme Kararları, Türk Medeni Kanunu, Dernekler yasasına, ADD Tüzüğüne  aykırı olduğu  sabit olan bir Genel Kurulu sürdürmeleri, Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Merkezinin, kan bedeli ödeyerek kurulan bir derneği nereye sürüklediklerinin açık ama acı bir göstergesidir.
14.            ADD Isparta Şubesinin Aralık 2012’den bu yana uğradığı hukuksuzluklara, Kemalist kamu oyunun ve tüm şubelerin gerekli duyarlılığı göstereceğine inanıyoruz. 
                                 http://ahmetsaltik.net/2014/03/09/add-genel-baskanligina-cagri/    
                                                    
ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ ISPARTA ŞUBESİ ÖNCEKİ YÖNETİM KURULU ÜYELERİ


O.MÜMTAZ ÇAPÇI    Feray SELEK   Abdullah GÖKTAŞ   Niyazi ÇAMURCU 

Muhittin PEKER


11 Yıl Boyunca Bu Ülkeyi Bir Kadın Düşmanı Yönetti/8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü-Basın Açıklaması



  Sayı   :2014/12
  Konu: 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü”nü kutluyoruz                                                                                  06.03.2014
  Kod: 32.011.159
BASIN AÇIKLAMASI

8 Mart 1857'de New York'ta dokuma işçisi kadınlar "eşit işe eşit ücret", "16 saatlik işgününe karşı 10 saatlik işgünü" talepleriyle fabrikalarda greve çıkarlar. Yapılan grevlerde birçok kadın polisler tarafından fabrikaya kapatılırlar ve bu sırada çıkan yangında ölürler. O günden sonra kadın işçilerin bu onurlu direnişi aynı zamanda tüm dünyada kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesinin bir simgesi haline dönüşür.

Bu onurlu direnişin anlatımı olan 8 Mart’lar tüm kadınların “birlik mücadele ve dayanışma günü” olarak kutlanmayı hak ediyor. Ne yazık ki özellikle ülkemizde 8 Mart’ların,  emekten yana, devrimci – halkçı özü, direnişçi özelliği karartılarak, yalnızca cinsiyet eşitsizliğine ve laiklik algısına indirgenmesiyle yaratılan bilinç bulanıklığı giderek daha da derinleşmektedir.

Tüm diğer temel toplumsal sorunlarda olduğu gibi kadın sorunlarının da gerçek ve köklü çözümü, bu sorunu yaratan toplumsal koşulların yok edilmesiyle olanaklı olduğu unutulmamalıdır.

Geldiğimiz bugünkü koşullarda, kadın ve kadın hakları tam bir cendereye sokulmuş, kadınlar tüm kazanımlarını kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kalmışlardır.

20’nci yüzyılın başında tüm dünyanın imrendiği, çağdaş görüntüsüyle dünyaya örnek olan Türkiye’nin yerini bugün; kadına yönelik şiddet haberlerinin hiç eksik olmadığı, kadınların toplum ve iş hayatından dışlandığı bir ülke görünümü almıştır.

Namus, şeref gibi kavramların arkasına gizlenerek kadınlara şiddet uygulayanlar, tecavüz edenler, öldürenler kadın erkek eşitliğine inanmayan, kadını toplumsal hayattan dışlayan, kadını sadece insan olarak görmekten kaçınanlar; “Kız mıdır, kadın mıdır bilemem”,  "Kadın kadındır erkek erkektir. Bunların eşit olması mümkün mü?" diyen Başbakan’dan ve onun bu zihniyetindeki iktidarından güç alanlardır.

Kadını eve ve çocuk bakmaya mahkûm eden, kadın erkek eşitliğine inanmayan gerici bir anlayışın ürünü olan iktidarın, bu çarpık bakış açısıyla ne kadına yönelen şiddet, ne de ölümler durdurulabilir. Ne kadınlara istihdam alanı yaratılabilir, ne de siyasi hayatta kadınların daha çok katılımı sağlanabilir.

Eğer bu gün Türkiye, işbirlikçi-İslamcı Faşizmin cenderesinde kıvranıyorsa, AKP halen ensemizde boza pişiriyorsa, bu, AKP’ye, AKP diktatörlüğüne karşı olduğunu söyleyip, emperyalizme karşı olduğunu söyleyemeyenlerin aymazlığı yüzündendir.

İşbirlikçi- dinci Faşizmi yaratan yağmacı emperyalizm bataklığı kurutulmadan ne ulusal bağımsızlık ve özgürlük, ne de kadın hakları elde edilebilir.

AKP İktidarı ve onun Başbakanı 11 yıl boyunca din sömürüsü yaptı. Laikliği yok etti, kadınları ikinci sınıf yurttaşlar haline getirdi. Kadınları andığı her cümlesinde “doğurun, anne olun, evinizde oturun” diye buyurdu. Kadınları gericiliğin kurallarına mahkûm etti. Kreşlerimizi, okullarımızı, çocuklarımızı elimizden aldı.

11 yıl boyunca kadınları yoğun sömürüyle, işsizlik tehdidiyle, işyerlerinde ayrımcılık ve tacizle baş başa bıraktı. Kısaca 11 yıl boyunca bu ülkeyi bir kadın düşmanı yönetti.

Ama artık, AKP bitmiştir. Şu anda yaptığı ise bir tür intihar bombacılığıdır. Bugün diktatör koltuğunda sallanıyorsa, bunda diktatörlüğe, dinci faşizme boyun eğmeyen, Haziranda Taksimde, 29 Ekimlerde, 19 Mayıslarda ayağa kalkan kadınlarımızın yadsınamaz katkıları vardır. Aynı kadınlar şimdi diktatör ve yandaşlarından hesap sormaya hazırlanıyor.

Enkaz yığını haline gelen, dinci faşist AKP iktidarı gidicidir. Ama beklemekle, seyretmekle, "nasıl olsa gidecek" demekle olmaz. Sorun, bu enkazın nasıl kaldırılacağıdır. Yarınlarımızı, sadece gitmesi değil, nasıl gideceği de belirleyecektir. Bağımsızlığı amaçlamayan, kadının kurtuluşunu salt “laiklik” talebi ve cinsiyet eşitsizliği içine hapseden, hatta AKP ye karşı, AKP ye benzeyerek muhalefet etmeyi siyasetinin ana ilkesi haline getirenlerle kurtuluş olanaksızdır.

Türk kadını Kurtuluş savaşında olduğu gibi; bağımsızlığın, özgürlüğün, eşitliğin yaşanacağı günlere ilerleme yolunda, bundan önce aldıkları sorumlulukla aynı yolda eşleri, kardeşleri olan erkeklerle omuz omuza yürümeye kararlılıkla devam edeceklerdir.

“Kimse mutluluğu üretmeden, tüketme hakkına sahip değildir”.  Mutlu, aydınlık, yaşanılası bir Türkiye yaratma yolunda olan tüm kadınlarımızın  “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü”nü kutluyorum.


YÖNETİM KURULU ADINA:                                                                                                                                      Feray SELEK              

ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ

ISPARTA ŞUBE BAŞKAN YARD.

Başbakan Said-i Nursi'yi Odatv'den öğrenecek/ SİNAN MEYDAN



Doğrusu Başbakan Erdoğan’ın yakın tarihle ilgili iddialarına cevap vermekten ben yoruldum, ama Başbakan Erdoğan yakın tarihi eğip bükmekten, belgeleri çarpıtmaktan yorulmadı.
Kasım 2013’te çıkan “Başbakan Erdoğan’ın EL-CEVAP” adlı kitabımda Erdoğan’ın 2002-2013 arasında yakın tarih konusundaki bütün “tarih tezleri”ne/iddialarına belgelere dayalı olarak cevap verdim. Kitap tam 808 sayfa oldu. Ancak Erdoğan yakın tarihle ilgili yeni “tezler”/iddialar ortaya atmaya devam ediyor. Ben Erdoğan’ın bu iddialarına da cevap vermeye kararlıyım. Bu gidişle söz konusu kitabımın hacmi 1000 sayfayı geçeceğe benziyor!
Başbakan Erdoğan, geçtiğimiz günlerde Afyon mitinginde yaptığı konuşmada,"1940'ta cezaevine bir mağdur getirdiler. Emirdağ'a hapsederek hürriyetini engellediler. İşi kitap yazmak, öğrenci yetiştirmek olan Said-i Nursi olana zulmettiler. Rusya'dan kaçarak vatanına geldi. Zalimler için yaşasın cehemmen dedi. Hapiste yatmak uğruna ülkesini terk etmedi, ülkesini satmadı. İşte bu CHP 1940'larda Saidi Nursi'nin kitaplarını yasaklayan, hapislere mahkum eden partidir. İşte belgesi. CHP'nin genel müdürü, bu belge senin belgelerine benzemez. 15 Temmuz 1949 tarihli Bakanlar Kurulu kararı bu. Said Nurisi tarafından yazılan Gençlik Rehberi kitabının dağıtımının yasak edilmesi, elde edileceklerin de toplanması, 'Bakanlar Kurulumuzun 15 Temmuz 1949 tarihli toplantısında kararlaştırılmıştır'. İmza, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü" demiştir.
Erdoğan, CHP’nin, 1940’larda Said-i Nursi’nin kitaplarını yasaklattığına ilişkin belgeyi “ilk kez” açıkladığını ileri sürmüştür. Oysa ki yandaş basının da dört elle sarıldığı bu iddia doğru değildir.[1] Çünkü söz konusu belgeyi ben Başbakan’dan tam dört ay önce Kasım 2013’te çıkan EL-CEVAP adlı kitabımda açıklamıştım. Dahası CHP’nin, Said-i Nursi’nin kitaplarını yasaklamasıyla ilgili Başbakan Erdoğan’ın açıkladığı gibi tek bir belge değil, birkaç belge birden açıklamıştım.
Demem o ki! Başbakan haklı! Evet, gerçekten de 1940’larda Said-i Nursi’nin bazı kitapları İsmet İnönü imzalı Bakanlar Kurulu kararıyla yasaklanmıştır.
SAİD-İ NURSİ’NİN YASAKLANAN KİTAPLARI
EL-CEVAP adlı kitabımdan aynen aktarıyorum:
“İnönü döneminde İslamın ruhuna uygun olmayan, hurafelerle dolu kitaplar yasaklanmıştır. Örneğin 11 Aralık 1947 tarihli bir kararla Bediüzzaman Saidi Nursi tarafından neşredilen ‘Mucizatül Kuran’ adlı kitabın dağıtılmasının yasaklanmasına ve mevcutlarının toplattırılmaları” istenmiştir. Aynı şekilde 15 Temmuz 1948 tarihli bir kararla “Saidi Nursi tarafından yazılmış olan Siracinnur ve Hücümat-ı Sitte adındaki kitapların dağıtılmasının yasak edilmesi ve elde edileceklerin toplattırılması istenmiştir. Yine 10 Şubat 1949 tarihli bir kararla “Bediüzzzaman Saidi Nursi’nin ‘Asa-yı Musa’ adlı kitabının yasaklanması ve mevcutlarının toplattırılması kabul edilmiştir. 15 Temmuz 1949 tarihli bir Bakanlar Kurulu kararıyla da “Saidi Nursi tarafından yazılan ‘Gençlik Rehberi’ adlı kitabın yasaklanması ve mevcutlarının toplattırılması istenmiştir.” [2]
“Yine İnönü döneminde 24 Kasım 1944 tarihli bir kararla “Kemal Pilavoğlu tarafından yazılan ‘Din Rehberi’ adlı kitabın dağıtılmasının yasaklanması, elde edileceklerin toplattırılması” istenmiştir.
“Tahmin edileceği gibi Kemal Pilavoğlu’nun Din Rehberi’ adlı kitabı da hurafelerle dolu bir kitaptır. Aslında bu kitaptan önce kitabın yazarı Kemal Pilavoğlu’nu tanımak gerekir. Pilavoğlu 1950’de DP’nin iktidar olmasından sonra Atatürk heykellerine saldırıp kırmasıyla ünlenen Ticani Tarikatı’nın lideridir. 1952’de Ankara’da kitapçılık yaparken laikliğe aykırı olarak bildiri dağıtmak, tarikatçılık yapmak ve Atatürk büstünü kırdırmak suçlarından yargılanmış ve sonuçta 7 yıl hapis, 5 yıl sürgün, 5 yıl da hapis gözetimi cezasına çarptırılmıştır.”[3]
Görüldüğü gibi gerçekten de CHP, İnönü 1940’larda Said-i Nursi’nin bazı kitaplarını yasaklamıştır. Ancak yukarıdaki Kemal Pilavoğlu örneğinde görüldüğü gibi CHP, İnönü sadece Said-i Nursi’nin değil başkalarının da “dinsel içerikli” kitaplarını yasaklamıştır. Bir de bu tür kitap yasakları DP döneminde de devam etmiştir.
YASAKLANAN BAZI DİN KİTAPLARININ İÇERİKLERİ
Nitekim 2012 yılında Başbakan Erdoğan da İnönü’nün bu dinsel içerikli kitap yasaklarından söz etmiştir.
3 Şubat 2012’de basına yansıdığı kadarıyla Erdoğan, “İsmet İnönü imzalı Bakanlar Kurulu kararıyla hiçbir neden gösterilmeksizin ‘Tam Mevlidi Şerif’ ile ’54 Farzlı Büyük ve Tam Namaz Hocası’ 25 Kasım 1944 tarihinde yasaklanmıştır.” demiştir.[4]
Evet, Başbakan çok haklı! Gerçekten de İnönü imzalı Bakanlar Kurulu kararıyla 25 Kasım 1944 tarihinde bu kitaplar yasaklanmış!
Ancak işin bir de Başbakan Erdoğan’ın bizlerden gizlediği başka bir boyutu var! Erdoğan bu “dinsel içerikli” kitapların yasaklandığını söylüyor ama neden yasaklandığını söylemiyor! Hatta bir yerde “hiçbir neden gösterilmeksizin” yasaklandığını söylüyor!
İşin özü şu ki Başbakan gerçekleri bizden saklıyor. Şöyle ki:
54 Farzlı Büyük ve Tam Namaz Hocası Türkçe Namaz Sureleri” adlı kitabın toplattırılma kararının alınmasından önce 17 Ekim 1944 tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından alınan bir kararla, söz konusu kitabın 52 ile 56. Sayfaları arasında “tashih ve ıslah edilmesi” gerekli görülen bazı yanlış bilgilerin bulunduğunun tesbit edildiği belirtilmiştir. “Tam Mevlidi Şerif” adlı kitaba ilişkin de 30 Nisan 1945 tarihinde “Kitabın yayınının mahzurlu olduğu kanaatine” varıldığına ilişkin karar vardır.[5]
Peki ama Diyanet İşleri Başkanlığı, CHP, İnönü tarafından yasaklanan bu kitaplarda ne gibi “sakıncalar” bulmuştur?
 Burdurlu Abidin Karaaslan’ın yazdığı “54 Farzlı Büyük ve Tam Namaz Hocası Türkçe Namaz Sureleri” adlı kitapta;
6. sayfada, ülkemizde kabul görmeyen “ayakkabıyla mesh anlatılmaktadır.
18.sayfada, “Kunut duaları” yanlış ve eksik verilmektedir.
52. sayfada, “imansız gitmenin sebepleri” başlığı altında şunlar sıralanmaktadır: “Üstadın sözünü tutmamak”, “Bir adamı tecrübe etmeden iyi demek”, “Erkeğin ipekli elbise giymesi ve bıyıklarını kesmesi”, “Elbisenin yenlerini ve eteğini uzun yapmak
Kitapta “Yaoksulluk Sebepleri” başlığı altında da şunlar yazılıdır: “Işığı üfleyerek söndürmek”, “Don ve şalvarı ayaktayken giymek”, “Yoksul adamdan ekmek satınalmak”, “Alimlerin önüne geçip yürümek”, “Ayakta çiş etmek”, “Eşik üstüne oturmak”, “Yüzünü eteği ile silmek”, “Elini çamurla yıkamak”, “Soğan ve sarımsağın kabuğunu yakmak”, “Ağaç çöpü ile diş karıştırmak”, “Aç iken soğan yemek”, “Evde örümcek ağı bırakmak”[6]
Süleyman Dede’nin yazdığı “Tam Mevlid-i Şerif” adlı kitapta ise Mevlid-i Şerif’le söyle dalga geçilmiştir:
 “Sarımsaklı yemeği Çinli hiç sevmezdi
 Fakat ev sahibini de hiç kırmak istemezdi. (s.93)
 Bu iş Mustafa’ya doğrusu oldu merak.
 Acaba 30 lira neden eksik bu tabak. (s.99)
 Ali Baba bunu da beğenmedi: Al götür.
 Karpuz dedikleri olmalı kütür kütür. (s.103)
Biraz dünyayı dolaş gönlün gözün açılsın.
Üzüntüler dağılsın kederlerin saçılsın”.
Dünyayı dolaşırken birçok şeyler görürsün,
Yaşamak nasıl olur bunu anlar bilirsin (s.105)”[7]
Yasaklanan bu kitaplar görünüşte “dinsel içerikli” kitaplardır. Kitapların kapaklarına ve adlarına bakınca bu kitapların İslam dinini anlatan kitaplar olduğu düşünülebilir. Ancak kitapların içeriği İslam dini hakkında yanlış bilgilerle, hurafelerle doludur. Hatta İslam diniyle alay edilmektedir. Dolayısıyla Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, CHP’nin, İnönü’nün bu kitapları yasaklaması din düşmanlığı değil, tam tersine dine hizmettir, dinin korunmasıdır. Dolayısıyla bu yasaklardan dolayı CHP’yi İnönü’yü eleştirmek değil tebrik etmek gerekir.
İşte 1940’larda yasaklanan Saidi Nursi’nin kitapları da İslam dinin ruhuna, İslam dinin özü durumundaki Kuran’a uygun olmayan bilgilerle, yanlışlarla dolu kitaplardır.
Peki bu kitaplarının yanlış bilgilerle dolu olduğuna CHP mi, İnönü mü karar vermiştir?
Tabi ki hayır!
 Bu kitapların İslam dinine uygun olmadığına Diyanet İşleri Başkanlığı’ndaki uzman kurul karar vermiştir. Kitapları inceleyen Diyanet İşleri Başkanlığı uzamanları/din âlimleri, hazırladıkları raporlarda hangi kitabın neden yasaklanması gerektiğini tek tek, sayfa sayfa satır satır göstermişlerdir. Bakanlar Kurulu da bu raporları dikkate alarak söz konusu kitapları yasaklamıştır.
İslam dini adı altında hurafelerin anlatıldığı, yanlış bilgilerin verildiği kitapların artması üzerine dönemin CHP’si, altında İnönü’nün de imzası olan bir kararla yetkili makamlardan/Diyanet’ten “Bazı dini ve ilmihal kitaplarında İslamla alakası olmayan yanlış bilgiler yer aldığından halkın bu hususta aydınlatılmasını” istemiştir.[8]
Görüldüğü gibi CHP’nin, İnönü’nün amacı Said-i Nursi’ye ya da başka birine düşmanlık veya din düşmanlığı değil tam tersine din istismarını, dinin halk kitlelerine yanlış anlatılmasını önlemek, bu konularda halkı korumak ve bilinçlendirmektir.
İNÖNÜ KARL MARX’I VE HİTLER’İ DE YASAKLAMIŞTI
Bu dinsel içerikli kitap yasaklardan söz ederken, bu yasakların genel anlamda kitap yasaklarının bir parçası olduğunu da bilmek gerekir. Maalesef tarihimizde her dönemde şu veya bu nedenle kitaplar yasaklanmış, yazarlar sorgulanmıştır. Aslında Cumhuriyetin ilk birkaç yılında basın-yayın özgürlüğü vardır. Ancak 1925 yılındaki Şeyh Sait İsyanı’ndan itibaren başlayan süreçte rejimi koruma amacıyla basın-yayın yasaklarına başvurulmuştur. Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi’ndeki belgelerden görüleceği gibi özellikle 1930’dan itibaren hem yurt içinde hem yurt dışında çok sayıda kitap toplatılmış, pek çok gazete ve dergi yasaklanmış, kapatılmıştır. Yasaklarda irtica ve Komunizim tehlikesi ve bölücülük kaygısı etkili olmuştur.
Kısacası demem o ki, 1930’larda, 1940’larda sadece sakıncalı görülen dinsel içerikli bazı kitaplar değil, sakıncalı görülen sol içerikli kitaplar da yasaklanmıştır.
Örneğin, 30 Ocak 1935’te Muharrem Zeki Korgunal’ın “İsa’nın İnsanlığı”, 26 Şubat 1935’te Muharrem Zeki Korgunal’ın “İsa’nın Dağdaki Vaazı”, 8 Haziran 1936’da Teodor Frıç’in “Yahudilik ve Masonluk” adlı kitabı, 29 Ağustos 1936’da Karl Marx’ın Manifestosu, 14 Eylül 1936’da Hasan Ali’nin “Stalin Diyorki”si, 23 Kasım 1936’da F. Engels’in “Marksizim Prensipleri” adlı kitapları yasaklanmıştır. Ayrıca 30 Ağustos 1940 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla  “Rauschning’in Türkçeye çevrilmiş olan ‘Hitler Bana Dedi Ki’ adlı eserinin satışının yasaklanması” istenmiştir. Aynı şekilde Antonio Aniaute’nin ‘Musolini’ adlı kitabı da 1 Ocak 1933tarihli bir kararla yasaklanmıştır. [9]
Görüldüğü gibi CHP, İnönü, Atatürk, Hıristiyanlıkla, Masonlukla, Marksizmle, Kominizmle ve Nazizimle, faşizimle ilgili bazı ktiapları da yasaklamıştır.
Ama nedense Başbakan Erdoğan’ın hiçbir zaman CHP’nin, İnönü’nün bu kitap yasaklarından söz ettiğini görmedik!
Erdoğan, Nazizim, faşizim, Marksizim, Masonluk ve Hıristiyanlık konulu kitapları yasaklayan İnönü’ye ne der acaba?
ATATÜRK VE İNÖNÜ DÖNEMİNDE BASTIRILAN DİN KİTAPLARI
Yeniden Said-i Nursi konusuna dönmeden önce, İslam dinine hakaret eden, hurafelerle dolu, sözüm ona dinsel içerikli bazı kitapları yasaklatan Atatürk ve İnönü, İslam dinini en doğru şekilde anlatan, hurafelerden uzak din kitapları bastırıp ülkenin dört bir yanına ücretsiz dağıttırmıştır.
İşte Atatürk ve İnönü dönemlerinde yazdırılıp, bastırılıp, büyük çoğunluğu ülkenin dört bir yanına ücretsiz dağıtılan dinsel içerikli kitaplardan bazıları:
1.   Kuran-ı Kerim Tefsir ve Tercümesi (1936) (Elmalılı Hamdi Yazır) (9’ar cilt-45.000 adet)
2.   Buhari Tercüme ve Şerhi (1932) (Ahmet Naim Efendi-Kamil Miras) (12’şer cilt-60.000 adet)
3.   Genel Din Kültürü Eserleri: (1923-1950) (247.000’adet)
Bu 247.000 adet din kültürü eserinden bazı örnekler:
1.   Cumhuriyet Çocuğunun Din Dersleri (1928)- (A. Gölpınarlı)-İlk okullarda okutulmak için.
2.   Yavurularımıza Din Dersleri (2 cilt) (1944), (Ahmet Hamdi Akseki).
3.   Askere Din Kitabı (1. Baskı 1925, 2. Baskı 1945-1946) (Ahmet Hamdi Akseki).
4.   Askeri Din Dersleri (1928) (Muallim Cevdet)
5.   Namaz Hocası ve Namaz Sureleri (1939) (Bozkurt Kitabevi).
6.   Yeni İlmihal (1931) (Muallim Ahmet Halit Kitaphanesi)
7.   Yeni Hutbelerim (2 cilt) (1 baskı1927, 2. Baskı 1936-1937) (Ahmet Hamdi Akseki).
8.   Hutbe Hocası (1926) (Hacı hayri Efendi)[10]
Görüldüğü gibi, 1923-1950 arasında genç Cumhuriyet 352.000 takım dinsel içerikli kitap bastırmıştır. Halka, öğrencilere, askerlere, din adamlarına yönelik birbirinden güzel, birbirinden değerli kitaplar hazırlatılmıştır. Bu kitaplar incelendiğinde İslam dininin özüne uygun, her türlü hurafelerden uzak kitaplar oldukları görülecektir.
Sabah akşam CHP, İnönü dinsel içerikli kitapları yasakladı diyen Başbakan Erdoğan nedense hiçbir zaman CHP, İnönü döneminde yazdırılıp bastırılan bu dinsel içerikli kitaplardan söz etmez!
SAİD-İ NURSİ DP DÖNEMİNDE DE MAHKEME KAPILARINDA
Biz yeniden Said-i Nursi konusuna dönelim.
Başbakan Erdoğan, “İşte bu CHP 1940'larda Saidi Nursi'nin kitaplarını yasaklayan, hapislere mahkum eden partidir.İşte belgesi. CHP'nin genel müdürü, bu belge senin belgelerine benzemez. 15 Temmuz 1949 tarihli Bakanlar Kurulu kararı bu. Said Nurisi tarafından yazılan Gençlik Rehberi kitabının dağıtımının yasak edilmesi, elde edileceklerin de toplanması, 'Bakanlar Kurulumuzun 15 Temmuz 1949 tarihli toplantısında kararlaştırılmıştır'. İmza, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü” demiştir.
Erdoğan’ın söyledikleri kadar bir de söylemedikleri/söyleyemedikleri var!
Onları benden dinleyin:
Said-i Nursi DP döneminin başlarında Isparta’dayken 1952 yılında İstanbul Savcılığı kendisi hakkında yasadışı dini propaganda yaptığı gerekçesiyle bir kez daha dava açmıştır. Bu sefer ki gerekçe “Gençlik Rehberi” adlı kitaptır. Said-i Nursi bu davadan berat etmiştir. Ancak 1953 yılında bir kere daha kendisine dava açılmıştır.[11] Bundan da berat etmiştir.
Görüldüğü gibi DP döneminde Said-i Nursi yine mahkeme kapılarındadır. İşin ilginç yanı 1952’deki yargılanmasına neden olan kitap yine Gençlik Rehberidir.
NE VAR ACABA BU “GENÇLİK REHBERİ” ADLI KİTAPTA
CHP’nin, İnönü’nün, Said-i Nursi’nin “Gençlik Rehberi” adlı kitabını yasakladığını belirtip CHP’yi, İnönü’yü eleştiren Başbakan Erdoğan, Said-i Nursi’nin aynı kitabı yüzünden DP, Menders döneminde de yargılandığından nedense habersizdir!
1950-1960 arasındaki DP, Menders döneminde Said-i Nursi ve Nurcular gözetimde bulundurulmuş ve suçlanmıştır.
 Said-i Nursi baskıdan kurtulmanın yolunu DP’ye yaklaşmakta bulmuştur. Ve Şerif Mardin’in ifadesiyle “1956 yılına gelindiğinde Said Nursi takipçilerinin yeni Demokrat Parti’yi desteklemekle yükümlü olduklarını ilan etti”. [12]
Böylece, Saidi Nursi/Nurcular DP Hükümetiyle ittifak kurmuştur. Başbakan’ın ifadesiyle malum “paralel yapı” ilk kez devlete sızmıştır.
Saidi Nursi öldükten sonra da kitapları, onunla ilgi eserler zaman zaman yasaklanmıştır. Örneğin, Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi’ndeki bir belgeye göre “Şam'da Arapça olarak basılan “Bedi'üzzaman Saidi Nursi Hayatı ve Bazı Eserleri” adlı risalenin yurda sokulmasının yasaklanması.” Ndan söz edilmektedir.[13]
SAİD-İ NURSİ’NİN BAZI DÜŞÜNCELERİ
Said-i Nursi’nin, her devirde tartışılıp eleştirilen kitaplarında, yazılarında ne vardır? Said-i Nursi neler yazmıştır? Bu soruya cevap vermek için koca bir kitap yazmak gerekir! Ancak ben size Said-i Nursi’nin yazdıklarından birkaç örnek vereceğim:
Mustafa Kemal’in Anadolu’ya geçip Kurtuluş Savaşaı’nı başlattığı 1919 yılında Saidi Nursi, İstanbul Çamlıca’da kadınların evden çıkmamaları gerektiğini ve resimlerin ne denli günah olduğunu açıklayıp resimler için “küçük cenazeler” diye yazmıştır:
Karılar yuvalarında çıkıp, beşeri yoldan çıkarmış, yuvalarına dönmeli… şu suretler denilen küçük cenazelerin (resimlerin) mütebessim seyyidlerin rolleri pek azimdir, hem müthiştir tesiri
Mimsiz medeniyet (Allah’ın onaylamadığı) taife-i nisayı (kadınları) yuvalarından uçurmuş, hürmetleri de kırmış, mebzul metaı (ortalık malı) yapmış. Şer’i İslam onları rahmeten davet eder eski yuvalarına”
“Bir meclis-i ihvana güzel karı girdikçe riya ile rekabet , haset ile hodgamlık (bencillik) debretir (çatlatır) damarları. Yatmış olan hevasat birdenbire uyanır. Taife-i nisada serbest inkişafı (özgürlük gelişmesi) sebep olmuş beşerde ahlak-ı seyyienin (kötü huyların) birden bire inkişafı”
Said-i Nursi’nin Kuran’da kendisinden söz edildiğini, risalelerinin bir tür vahiy yoluyla kendisine yazdırıldığını, karıncalarla konuştuğunu iddia ettiğini, Atatürk’e “deccal” dediğini ve Kurtuluş Savaşı yıllarında İstanbul Çamlıca’da oturup maaşlı bir işte çalışıp bazı risaleler yazdığını, ancak savaş bitince Ankara’ya geçtiğini anlatacak yerim ve zamanım yok.[14] 
SAİD-İ NURSİ’NİN CHP DÜŞMANLIĞI
DP saflarına geçen Said-i Nursi, haliyle CHP’ye büyük bir kin ve düşmanlık beslemiştir. İslam dini barış dini olmasına karşın, Said-i Nursi CHP’ye kin ve nefret kusmuştur. “Mektubat” adlı kitabında CHP’lilerin “gebertilmesinden” ve “öcünün alınmasından” söz etmiştir.
İşte Said-i Nursi’nin o sözleri:
Fakat Kuran’ı Hakim’in feyzine ve işaratına istinaden sizi titretmek için, size kati haber veriyorum ki: ‘Beni öldürdükten sonra yaşayamayacaksınız. Kahhar bir el ile cennetiniz ve mahbubunuz olan dünyadan tardedip ebedi zulumata çabuk atılacaksınız! Arkamdan pek çabuk sizin Nemrudlaşmış reisleriniz gebertilecek, yanıma gönderilecek. Ben de huzuru ilahide yakalarını tutacağım. Adaleti ilahiye onları esfeli safiline atmakla intikamımı alacağım!”[15]
İşte Başbakan Erdoğan Afyon mitingindeki konuşmasında Saidi Nursi’den söz ederken, “ Zalimler için yaşasın cehemmen dedi”  diyerek Said-i Nursi’nin yukarıdaki sözlerine gönderme yapmıştır. Saidi Nursi üzerinden CHP’ye cehennemi hatırlatmıştır!
CESARETİNİZ VARSA İLİŞİNİZ
Hoşgörü abidesi diye tanıtılan Saidi Nursi pek de hoşgörülü değildir hani. Şu tehdit Said-i Nursi’ye aittir:
Ey din ve ahiretini dünyaya satan bedbahtlar! Yaşamanızı isterseniz bana ilişmeyiniz! İlişseniz intikamım muzaaf (katmerli) bir surette sizden alınacağını biliniz, titreyiniz! Ben rahmet-i ilahiden ümid ederim ki: Mevtim hayatımdan ziyade dine hizmet edecek ve ölümümüm başınızda bomba gibi patlayıp başınızı dağıtacak! Cesaretiniz varsa ilişiniz! Yapacağınız varsa göreceğiniz de var!”[16]
Ha bu arada unutmadan Said-i Nursi’nin, II. Abdülhamit’in emriyle bir süre akıl hastanesinde yattığını da hatırlatayım!
Said-i Nursi hem II. Abdülhamit döneminde, hem de DP ve Menderes döneminde zaman zaman baskı görmüş, sorgulanmıştır. Ancak nedense Başbakan Erdoğan, Said-i Nursi’nin sadece CHP ve İnönü döneminde baskı gördüğünü diline dolamıştır! 
“II. Abüdlhamit’i ve Menderes’i eleştirmek siyaseten işine gelmez de ondan!” dediğinizi duyar gibiyim!
Gözün kör olsun siyaset!
Sinan Meydan
Odatv.com
[1] “İlk kez açıkladığı Said-i Nursi Belgesi”, http://www.haber7.com/, 32 Şubat, 2014.
[2] Sinan Meydan, Başbakan Erdoğan’ın Tarih Tezlerine EL-CEVAP, 3. Bas., İnkılap Kitabevi, İstanbul, 2014, s. 706. (Bu konuda arşiv belgeleri EL-CEVAP’tadır).
[3] age, s. 706-707
[4] “Namaz kitabına Milli Şef yasağı”, Bugün, 3 Şubat 2012.
[5] Ayrıntılar için bkz. EL-CEVAP, s.705.
[6] Age, s. 702-703,705.
[7] Age, s. 703.
[8] Age, s. 705 (Arşiv belgesi EL-CEVAP’tadır).
[9] Age, s. 710-711 (Arşiv belgeleri ELCEVAP’ta).
[10] Ayrıntılar için bkz. EL-CEVAP, s. 360 vd, 712 vd.
[11] Şerif Mardin, Bediüzzaman Said Nursi Olayı, 4. Bas., İstanbul, 1994, s. 158-159
[12] Age, s. 159.
[13] BCA, Tarih: 4/9/1965, Sayı: 51976, Dosya: 529, Fon Kodu: 30..18.1.2, Yer No: 188.53..9.
[14] Bu konularda bkz. Sinan Meydan, Cumhuriyet Tarihi Yalanları, 2. Kitap,İnkılap Kitabevi, İstanbul, 2011.
[15] Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, s.418.
[16] Mektubat, s.774.