2 Eylül 2015 Çarşamba

"Bu, ikili, üçlü, dörtlü bir darbeler serisidir." John Perkins



Yıl 2005 Türkiye ile yakın bir ilgisi olmayan John Perkins “Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları” adlı kitabında anlatıyor;
"Kendi otomobilini üretemeyen ülkeye borç verip otobanlar yaptırırız. Sonra onlara arabalarımızı satarız. Sonra bankalarını satın alırız. O bankalardan halka ucuz krediler verip daha çok araba almalarını sağlarız. Böylece verdiğimiz o krediyi arabamızı satarak geri alırız, hem de faiziyle.
 O ülkeye dünya bankası ya da kardeş kurumlardan kredi ayarlarız. Ayarlanan kredi "ASLA" o ülkenin hazinesine gitmez. O ülkede ‘proje‘ yapan bizim şirketlerimizin kasasına girer. Enerji santralleri, sanayi alanları, limanlar, dev havaalanları yapılır. Aslında insanların işine yaramayan bir yığın beton. Bizim şirketlerimiz kazanır o ülkedeki birileri de nemalandırılır.
Toplum bu düzenekten hiçbir şey kazanmaz. Ama ülke büyük bir borcun altına sokulmuş olur. Bu o kadar büyük bir borçtur ki ödenmesi imkânsızdır.
Plan böyle işler. Sonunda ekonomik danışmanlar/tetikçiler olarak gider onlara deriz ki; "Bize büyük borcunuz var ödeyemiyorsunuz. O zaman petrolünüzü satın, doğal gazınızı bize verin, askeri üslerimize yer gösterin, askerlerinizi birliklerimize destek olmaları için savaştığımız bölgelere gönderin, Birleşmiş Milletler de bizim için oy verin! Elektrik su kanalizasyon sistemlerinizi özelleştirin! Onları Amerikan şirketlerine ya da diğer çok uluslu şirketlere satın..."
Sosyal hizmetleri, teknik sistemleri, eğitim kurumlarını, sağlık kurumlarını hatta adli sistemleri ele geçiririz. Bu, ikili, üçlü, dörtlü bir darbeler serisidir." 
 ______________________________ 
 Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları - John Perkins

SAHTE ATATÜRKÇÜLER “ŞOV” YAPIYOR!




1 Eylül 2015 Salı günkü Sözcü gazetesi, ön sayfasının tamamını kaplayan şu kocaman sözcüklerle çıktı:
“SÖZCÜ SUSARSA TÜRKİYE SUSAR”
Gazetenin köşe yazarları Bekir Coşkun, Emin Çölaşan, Yılmaz Özdil, Uğur Dündar ve Mehmet Türker’in köşeleri “boş” yani yazısızdı!
Sözcü gazetesi neyi protesto ediyordu?
Köşelerin “boş” yani yazısız çıkmasının anlamı neydi?
Şimdi bu soruları yanıtlayalım.
Önce, 1960’ın ilk aylarını yaşamamış ve o günlerde neler olduğunu okumamışlar için çok kısa bir bilgi sunmam gerekiyor.
1950–1960 sürecinde Türkiye, Demokrat Parti (DP) hükümetleri tarafından yönetildi. Bu hükümetlerin başında, Başbakan Adnan Menderes bulunuyordu.
ABD’nin parasal desteğini çekmesinden sonra ekonomik durum bozulunca DP’nin halktaki desteği de azalmaya başladı. Ancak, iktidarı bırakmamakta kararlı olan Adnan Menderes demokrasi dışı yöntemlere başvurdu. Bunların en sonuncusu, TBMM’de bir “Tahkikat Komisyonu” kurmasıydı. Yürütme ve Yargı yetkileri de verilen bu komisyonun tüm üyeleri DP’liydi
İşte bu komisyon, DP hükümetini eleştiren gazetecileri, yazarları tutuklama hakkına da sahipti!
DP hükümeti, karşıt gazeteler daha basılmadan önce denetleniyor, köşe yazarlarının yazıları yayımlanmadan önce “sansür” ediliyordu!
DP hükümeti tarafından sansürlenmiş gazete köşeleri “boş” yani yazısız çıkıyordu!
Köşe yazısını yazdığı yer “boş” olan yazarın sansüre uğradığını anlıyorduk.
Ancak, bu uygulama çok sürmedi.
Demokrasi düzenini yıkıp bir dikta rejimine doğru giden Adnan Menderes hükümeti, 27 Mayıs 1960 günü bir askeri darbeyle yıkıldı.
Yaşanan bu olaydan çıkan derslerden biri şuydu:
Eğer bir gazetenin yazarları tarafından yazıldığı yer olan köşeler “boş”, yani yazısız çıkarsa, yazarın o yazısı hükümet tarafından “sansür” edilmiş demektir.
Peki, şimdi soralım.
1 Eylül 2015 Salı günkü Sözcü gazetesinde; Bekir Coşkun, Emin Çölaşan, Yılmaz Özdil, Uğur Dündar ve Mehmet Türker’in yazıları “SANSÜR” mü edilmişti?
Bu yazarların köşeleri “boş” yani yazısız çıktığına göre, bu yazarların yazıları AKP hükümeti tarafından “SANSÜR” mü edilmişti?
Hayır! Bir sansür uygulanması yaşanmamıştı!
AKP hükümeti, Sözcü gazetesi yazarlarına bir “sansür” uygulamamıştı!
Peki, hükümet tarafından bir sansür uygulanmamışsa, Sözcü gazetesi köşe yazarlarının köşeleri neden “boş”, yani yazısız çıkmıştı?
Cevap çok açıktır.
Sözcü gazetesi, köşe yazarlarının yazılarına AKP hükümeti tarafından bir “sansür” uygulandığı izlenimini yaratmak istemiştir, tıpkı Adnan Menderes hükümeti tarafından 1960’da uygulanmış sansür gibi!
Sözcü gazetesi, bir algı operasyonu yapmış, okuyucularında AKP hükümeti tarafından “sansür” vurgunu yemiş olduğu algısını yaratmaya çalışmıştır!
1960’da Adnan Menderes hükümeti gazetelere sansür uyguladığında, her sabah gazetesini alan vatandaş, gazetesinin köşe yazarlarının sansüre uğradığını gördüğünde huzuru kaçtı, tedirgin oldu! Köşe yazarları acaba ne tür önemli haberler yazmışlardı da hükümet bunları sansür etmişti, diye kaygılanmaya başladı. Büyük bir tehlike gelmekteydi de hükümet bunu vatandaşlardan mı saklıyordu? Bu huzursuzluk, tedirginlik ve kaygı giderek öfkeye dönüştü! Bu öfke diğer etkenlerle de birleşince halk sokağa döküldü!
Sözcü gazetesi, yazarlarının köşelerini “boş” yani yazısız çıkarıyor, hükümet tarafından sansüre uğramış oldukları izlenimini veriyor, bir algı operasyonu uyguluyordu.
Peki, Sözcü gazetesi, uyguladığı bu algı operasyonu sonucu; okuyucularını huzursuz kılmak, tedirgin etmek, kaygılandırmak ve sonunda öfkelendirip sokaklara mı taşırmak istiyor?
Sözcü gazetesi, ne yapmak istiyor?
Değerli Dostlar,
Bu önemli konuyu enine boyuna irdeleyeceğim. Bu nedenle yazım da uzunca olacak. Uzun bir yazıyı sizlere sunmak yerine, bölüm bölüm sunmayı yeğledim.
Yarın yazımın devamını sunacağım.
Saygılarımla,
Yılmaz Dikbaş
2 Eylül 2015 Çarşamba
dikbas@kalinka.com.tr
0532 233 31 52