6 Kasım 2015 Cuma

‘MASONLAR CEMİYETİNİN VARLIĞI, TÜRK DEVRİMLERİNİN GELECEĞİ İÇİN, TÜRK DEVLETİNİN GELECEĞİ İÇİN TEHLİKEDİR! DERHAL KAPATIN! ‘



  ‘MASONLAR CEMİYETİNİN VARLIĞI, TÜRK DEVRİMLERİNİN GELECEĞİ İÇİN, TÜRK DEVLETİNİN GELECEĞİ İÇİN TEHLİKEDİR! DERHAL KAPATIN! ‘ Atatürkün 1935 deki bu emrini ağzına hiç almayan ve bunu hiç yazmayan kişiler ATATÜRKCÜLÜK TUROVA ATI içine saklanmış işbirlikci hainlerdir!
1970-1971 yıllarında masonlar cemiyeti üyesi Başbakan Demirel:
-Türkiye 70 Cente mutaçdır, demiştir!
Böylelikle hükümetin iflasını açıklamıştır.
Türk Milletine seçenek olarak;
 erken seçimle halkcı bir yönetim değil de,
 bir darbeyle ABD oğlanları olan TSK (Türkiye Siyonist Kuvvetleri)daki subaylarınca Türk Halk Yönetiminin cebren işgal ettirilmesi öngörülmüştür.
TSK lı casus subayların Türk Halk Yönetimine el koyabilme gerekçeleri,
 SAĞ SOL ÇATIŞMALARI olarak bilinen orta oynuları ile Türk Halkı aldatılarak hazırlanmıştır.
Yüksek okullarda ve işçi kesiminde olan bilgilenmelerin sonucu olarak,
özellikle bu kesimlerde haçlı ordusu Natoya karşı,
iktisadi olarak Türkiyeyi işgali amaç edinen AB e karşı yoğun bir tepki oluşmuştu.
‘AB ORTAK, TÜRKİYE PAZAR’,  ‘YENİ KAPITÜLÜSYONLARA HAYIR’
‘YURDUMUZU GADİM DÜŞMANLAR PARAYLA İŞGAL EDECEK’,
‘HAÇLI ORDUSU NATOYA HAYIR’ başlıkları işleniyordu.
Demirel ve çetesi ise yeğeni olan Yahya Demirelden tutun da bilmem kime kadar hazineyi söğüşlüyorlardı.
ABD oğlanları yönetimindeki TSK subayları, Kızılderili soykırımcısı, ikinci dünya vahşeti baş oyuncularından biri olan Azmanistan yönetiminden, hurda silahlar satın alıyor, hazineden Orduya ayrılan üçünbirini har vurup harman savuruyordular.
TSK ve Güvenlik Teşkilatları içine yerleşmiş siyonist acanlar;
gençlik içine acan tahrikciler ve macaracılar yerleştirerek,
 Türk Gençliğinin haklı ve yerinde eylemlerini,
amacından saptırıyorlar ve hiç olmaması gereken gençler arasında silahlı çatışmalar ayarlıyorlardı.
Gençler içinde sağ kanatta Mahir Çayan, Ömer Ayna, Deniz Gezmiş gibi macaracılar ve Ertuğrul Kürkcü gibi acanlar görevlendirilmiş ve güdülmüştü.
Sağ kanatta ise,
1948 de ABDde Nato birimlerinde siyonist eğitimden geçen ondört subaydan biri olan Türkeş Milliyetcilik Turova atının içine giriyor ve kardeşi kardeşe düşürme orta oyununda önemli bir görev alıyordu.
O zamanları Ankara Emniyetinde görevli bir memur şöyle diyordu:
-Emniyet görevlileri devrimci öğrencilerle mücadelede yetersiz kalıyor.  Öğrenciler polisden korkmuyor. Ama karşılarına milliyetci gençler çıkarılınca, onlardan korkacaklar. Çünkü milliyetciler gözlerini kırpmadan tetiğe basabilecekler!
Tetiğe basıldı defalarca,
öğrenciler adına da tetiğe basanlar oldu.
Hatta İstanbulda hem sağcı, hem solcu beşer kişilik öbekler  gece evlerinde bir gece arayla aynı silahtan çıkan kurşunlarla öldürüldüler.  Kapıda subay elbiseli katiller gördü, tanıklar.
Kan gövdeyi götürdü.
Yolsuzluk, devleti soyma haberleri ayyuka çıktı.
İlginç bir haber de şöyleydi:
‘Demirelin kardeşi Şevket Demirel zorda kalan bir iş adamına Devlet Bankalarından kredi almasında yardımcı olmuş.
Krediyi alan pezevenk(Ortaasya Türkcesinde iş adamı, ticaretci demek) aşka gelmiş ve Belekde tam yüzon dönüm araziyi Şevket Demirele HEDİYE etmiş.
Şevket Demirel de kardeşliğini yapmış, senin ticarete zamanın yok Sülo. Al, bu araziyi ben de sana HEDİYE ediyorum demiş. Demirelde bu araziye kavak diktirmiş.’
1996 yılında Beleke gittiğimde Demirelin diktirdiği yüzondönümlük kavaklığı gördüm.
Kavak ağaçları çok güzel büyümüşler, kocaman bir orman olmuşlardı. Güneşin altında, rüzgarda oynayan kavak yaprakları yeşil yeşil parlıyorlardı.
‘Mal sahibi mülk sahibi, nerede bunun ilk sahibi,’ diye türkü söylüyorlardı.
ORTADOĞU TEKNİK KENTOKULU, SİYASAL ve HACETTEPE KENTOKULU öğrenci olaylarından sonra, kamu oyu, TSK oğlanlarının Türk Halk Yönetimine el koyabilmesi konusunda ikna edildi.
Kentokulu öğrencileri güvenlik güçlerince tutuklandı, dövüldü, işkence görenler, hatta çok sayıda öldürülenler  oldu.
Hacettepe Yurt Olaylarından sonra öğrenciler Ankara Emniyet Müdürlüğünün yeraltında bulunan katında bir güzel coplandılar üçgün boyunca.
Savcılar getirildi öğrencilerin ifadeleri alınacaktı.
Komiserler  gencecik polislere emir yağdırıyorlardı.
Her iki polis bir öğrenci alacak, savcıya götürüp ve öğrenci aleyhine bir uyduruk ifade vereceklerdi.
Polisler bunu doğru bulmuyorlardı.
Ama emir almışlardı. Mecburdular bir öğrenci aleyhine ifade vermeye.
İki yüz kadar öğrenciden 72 kişi 144 polis tarafından sanık olarak belirlendi.
Polisler bir öğrenciyi almış savcıya götürüyorlardı. Öğrenciden bir iki yaş kadar yaşlıydılar. Onlarda kentokullarında okumak istemiş ama şu bu nedenle olmamıştı. Öğrenciye karşı için için saygıda duyuyordular. Polisler büyük bir gerilim içindeydi. Ne diyeceklerini bilmiyorlardı.
Öğrenci durumu izliyordu, polise yardımcı olması gerekti.
-Memur bey ! Ben yurdun ikinci katındaydım. Polisler sabah sekizde yurda geldiğinde beni tutukladılar. Benim hiçbir yasa dışı davranışım olmadı.
Polis rahatladı. İçeri savcının yanına girdiler.
Polis:
-Ben bunu yurdun ikinci katından saat sabah sekizde teslim aldım.
Savcı:
-Ne yaptı bu?
Polis:
-Bir bomba attı, iki çocuk bir anne yaralandı.
Savcı:
-Yaralılar nerede, hastahaneye götürdünüz mü?
Polisde çıt yok öğrencinin yüzüne bakamıyor.
Savcı ikisini de dışarı çıkarıyor.
Dışarıdaki sahte tanık polis, yalan ifade vermek zorunda kalan polise ‘ne ifade verdiğini ‘soruyor.  Cevap olarak, okkalı bir küfür alıyor, polis arkadaşından ve öğrencinin yüzüne bakmadan koşar adımlarla uzaklaşıyor.
Öğrenci arkadan sesleniyor.
-Çok teşekkür ederim  memur bey! Hem anana  hem de garına selam söyle, komserini de unutma!
Öğrenci adaletli davranmak istiyor. Birinci memura ifade vermede yardımcı olmuştu, ikinciye de yardım etmeliydi.
-Memur Bey!  Ben Türküm. Dedelerim Sarıkamıştaydı. Öğrenciler arasında silahla dolaşan bu serserilerle benim bir ilişkim yoktur, olamazda.
-Ben hiçbir işe karışmadım. Akşam saat  yirmiye kadar ben çatı katındaydım. Gazdan aşağılarda durmak imkansızdı. Polisler geldiğinde ben beşinci katta polislere teslim oldum.
Memur iyi anladı, içeri savcıların odasına girdiklerinde memur başladı:
-Bu öğrenciyi ben beşinci katta akşam saat sekizde teslim aldım.
Ne yaptı bu öğrenci diye savcı alaylı alaylı sordu.
-Elinde bir makinalı silah vardı.  Her tarafa ateş ediyordu.
Silah nerede diye sorunca savcı öne baktı polis ve ‘komserime de onu sorun’, dedi.
Savcı öğrencinin yüzüne baktı hayretle.
Öğrenci.
-Savcı bey, ben Türküm. Bunlara böyle ifade vermeleri içinde param yoktu. Son 150 liramı  geçen hafta bu paltoya vermiştim. Görüyorsun, kolları koptu, her tarafı kan içinde. Artık bu paltoyla kızlara hava atılır mı, diye sordu.
Ankara bir numaralı sıkıyönetim mahkemesinde öğrenci diğer arkadaşlarıyla beraber yargılandı. Bu şahitlerin ne adı nede ifadeleri dosyada yoktu. Yeni bir şahit adı vardı dosyada Süleyman Atılgan.
İfadesi yoktu ve mahkemeye gelip ifade de vermedi.
Öğrenci dört yıl iki ay hapis cezasını gizli örgüt üyesi olma gerekçesiyle  Ali Elverdinin başkanlığındaki  siyonistlerin kuklası mahkemeden aldı. Savcı Baki Tuğ idi.
Baki Tuğ üç yıl kadar önce ULUSAL KANAL da itiraf etti:
-Ankara Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi kararlarında ABD Ankara Büyük Elçisinin etkisi altında kalmıştır!
TBBM değil, TSK nın değil, Türk Milletinin hiç değil, Azmanistan Büyük Elçiliğinin etkisindeki bir askeri mahkeme!
Gelelim sadede:
Bilderberg üyesi Ecevit ve çetesi, kontırgerilladen hesap soracağım diye başbakan olduktan sonra,
bir defa olsun kontırgerillanın adını ağzına almadı ve suçsuz yere mahkum olan öğrencileri af ediyorum diye,
HAZİNEYİ SOYANLAR için af çıkardı!
Şimdi ise bu orta oyunu tekrarlanmak isteniyor!
İçerdeki tüm subaylar suçludur:
a)                    Haçlı ordusu Natonun emrine girmişlerdir.
b)                    BOP Eşbaşkanı olduğunu 34 kere itiraf eden haini tutuklamamışlardır.
c)                     Povelle iki sayfa dokuz maddelik ihanet sözleşmesi yaptığını itiraf eden haini yaka paça etmemişlerdir.
d)                    Bunlara sözde yasal gömlek giydiren Sezeri, Eceviti ve çetesini tutuklamamışlardır.
e)                    Yemediği ihanet haltı kalmayan mason uşağı Demireli tutuklamamışlardır.
f)                      Binden fazla cinayet işledik, diye itirafda bulunan Mehmet Ağarı tıutuklamamışlardır.
g)                    ‘FBI ve CIA gibi örgütlenme olacak, biri haberi getirecek, öbürü işi bitirecek’, diyen, örtülü ödeneği hamuduyla yutan Çiller ve çetesini tutuklamamışlardır.
h)                    Doğuda halkın devlet güclerine güvenini sarsacak cinayet olaylarında ya seyirci olmuşlar yada işbirliği yapmışlardır.
I)          Ülkenin kamu malları, bankalar, araziler masonlar ve uşaklarınca yağmalanırken seyirci olmuşlardır.
i)                      Ülkede seçimlerde hile olurken, masonlar fırka yönetimlerini ve milletvekili adaylarını hileyle belirlerken, onların can ve mal güvenliklerini sağlamışlardır.
j)                      Tüm subaylar yasal görevlerini ama şöyle ama böyle yapmayarak yurdumuzu gadim düşmanlarımıza teslim etmişlerdir.
k)                    Türk Halk Mahkemelerinde onları ve düşman askerlerini yanyana dizeceğiz, dara çekeceğiz.
Milli Birlik, veya Milli İrade gibi ayaklarla eski sakızları kimse tekrar çiğnemey kalkmasın.
  ‘MASONLAR CEMİYETİNİN VARLIĞI, TÜRK DEVRİMLERİNİN GELECEĞİ İÇİN, TÜRK DEVLETİNİN GELECEĞİ İÇİN TEHLİKEDİR! DERHAL KAPATIN! ‘ Atatürkün 1935 deki bu emrini ağzına hiç almayan ve bunu hiç yazmayan kişiler ATATÜRKCÜLÜK TUROVA ATI içine saklanmış işbirlikci hainlerdir!
Yusuf 7 sene zindanda kaldı diye hazinenin başına geçti.
BOP Eşbaşkanı iki ay dayalı döşeli zindanda geçirdi, diye Örtülü Ödeneğin üstünü örttü. Konu komşuyu, ülkemizi kana buladı.
1)                    Dehal Seçim ve Fıkralar Yasası değişmeli ve erken seçim yapılmalıdır.
Tüm fırkalarda, gerek fırka başkanları gerekse milletvekili adayları, tüm fırka üyelerince ön seçimle belirlenecektir.
Dar bölge, çift kademe seçim düzeni uygulanacaktır.
2)                    Bireylerin bankalara olan tüm borçları silinecektir, tıpkı bankerler ve bankalar soygununda dönen dolapların tersi uygulanacaktır.
3)                    Özelleştirme adında  yağmalan tüm kamu kuruluşları ve yurt toprakları gerçek sahibi olan Türk Milletinin tekrar olacaktır.
Yağmalayanı da, yağmalatanı da enseleyeceğiz.
4)                    Toplum Tüketim ve  Toplum Üretim kuruluşları hayata geçirilecektir.
5)                    Ev barınak, yeme içme, giyim kuşam, eğitim ve sağlık kişinin doğal hakkı olarak kabul edilecek ve yönetimler bunu ücretsiz karşılayacaklardır.
6)                    Tüm bağımlılık yapan maddeler olmayacaktır.
7)                    Uluslararası Halk Kurultayları oluşturulacak ve  her ülkede mutlak silahsızlanma için örgütlenmeler hayata geçirilecektir.
Siyaset demek yalan söylemek, dolandırmak, soymak hatta cinayet işleme bilimi olmuştur. Siyaset yerini Toplum Yönetim Bilimine bırakacaktır.
Hemde oynaya oynaya. Biline,
 İsmet Aydemir

Bu fotoğraftaki kişileri unutmayın!



Bu fotoğraftakiler ve bu fotoğrafa eklenmemiş Sena Kaleli- Bülent KUŞOĞLU-  ve diğerleri
Bunlar CHP yi Halkçı devrimci köklerinden ve Kemalist geleneğinden koparanlardır.
Alt Ok’u CHP arşivine kaldıranlardır.
Ulusal kimliği red ve inkar ederek yok ederek  yerine “etnik, dinsel, ideolojik cemaatler” kimliğini koyanlardır.
CHP’nin  antiemperyalist ilerici, devrimci  Kemalist- kimliğinin  yok edilerek, Partinin  küresel emperyalizme uyum sağlama planının mimarlarıdır.
Bu gün dinci faşist çetenin iktidarda olmasının ve iktidardan uzaklaştırılamamasının  nedeni, CHP yi Halkçı devrimci köklerinden ve Kemalist geleneğinden kopararak AKP düzeninin payandasına dönüştüren anlayışın CHP üst yönetimine egemen olmasıdır.
  
Birkaç örnek verelim…
Sena Kaleli:Ben Atatürk ilke ve devrimlerinin bekçisi değilim, olmak da istemiyorum. Çünkü bekçilik dönemi tarihe karıştı. Bilirsiniz eskiden mahallelerde elde düdük dolaşan bekçiler vardı. Şimdiyse mobese kameraları var”.
Binnaz Toprak:CHP artık CHP değil. Milliyetçi ve ulusalcı olarak tanımlanamayacağı kesin! Toplumu ayrıştıran sıkan, Atatürk milliyetçiliğidir. Türklük kavramı Anayasa’dan çıkarılabilir. Türk Vatandaşlığı tanımının “yurttaşlık” olarak değiştirilmesini CHP olarak destekliyoruz. Ruhban Okulu açılmalı, ekümeniklik tanınmalı. İki dile sıcak bakıyorum. AKP Hükümeti ekonomiyi iyi yönetti, gelir ve zenginlik arttı.
Sezgin Tanrıkulu, Heinrich Böll Vakfı'nın düzenlediği bir toplantıda Kürt bölücülerin taleplerini dile getiriyor: “Yüzde 10 seçim barajı düşürülmeli. Hakikatleri Araştırma Komisyonu kurulmalı. Kürtçe’nin öğretilmesi devlet tarafından üstlenilmeli. Demokratik özerklik hakkı tanınmalı."
Kemal Kılıçdaroğlu: “Devlet değişsin istiyoruz. Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı aynen kabul ediyoruz.”



Atatürk’e kefere dediği kaydedilen ve “Lazca eğitim dili olmalı” diyen Mehmet Bekaroğlu gibi bir siyasal İslamcı CHP’ de ikinci adam