21 Mayıs 2014 Çarşamba

Soma Katliamı Hakkında "SUÇ DUYURUSU". Ana Muhalefet Hala AKP yi Meşrulaştırmaya Devam Ediyor!

           Turkiyede bir kömür madeni..


Almanyada bir kömür madeni..
Halkın Kurtuluşu Partisi (HKP), Soma’da 284 madenciye mezar olan faciayla ilgili başta Başbakan Erdoğan olmak üzere, Bakan Taner Yıldız, Faruk Çelik, madenin sahibi Alp Gürkan, tekmeci müşavir Yusuf Yerkel ve ilgili bürokrat ve çalışanlarla ilgili suç duyurusunda bulunuldu.
HKP’nin “kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi, görevi kötüye kullanma, neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama, genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması, kasten yaralama, denetim görevinin ihmali” suçlamasıyla yapılan suç duyurusu; mühendislerin, meslek odalarının, işçilerin açıklamalarına ve Soma için yapılan habere dayandırıldı.
İşte o suç duyurusu:
--------------------------------------------------------------------
SOMA CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NA
Gönderilmek Üzere
ANKARA CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NA
SUÇ DUYURUSUNDA
BULUNAN……………….:Halkın Kurtuluş Partisi Genel Başkanlığı  
V E K İ L L E R İ………..: Av. Orhan ÖZER, Av. Metin BAYYAR, Av. Ayhan ERKAN,
Av. Ali Serdar ÇINGI, Av. Tacettin ÇOLAK, Av. Sait KIRAN, Av. Ayça ALPEL, Av. Halil AĞIRGÖL, Av. Pınar AKBİNA, Av. Doğan ERKAN
Ş Ü P H E L İ L E R....…..:
1- Recep Tayyip Erdoğan (Başbakan) ve Soma ile ilgili
                                                 Önergeyi reddeden AKP milletvekilleri
2- Taner YILDIZ (T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı)
3- Faruk ÇELİK (T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı)
4- Kasım ÖZER (T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürü)
5- Yusuf Yerkel (Başbakanlık Müşaviri)
6- Alp GÜRKAN (Soma Holding A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı
7- Soma Holding A.Ş.’nin suça karıştığı tespit edilecek yöneticileri ve yetkilileri)
 8- Suça karıştığı tespit edilecek diğer tüm yetkililer                                        
S U Ç………………………:
1-        TCK 83/1-2 (Kasten Öldürmenin İhmali Davranışla İşlenmesi)
2-        TCK 257 (Görevi Kötüye Kullanma)
3-        TCK 87/1-2-4 (Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Yaralama)
4-        TCK 170 (Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması)
5-        TCK 86/1 (Kasten Yaralama)
6-        TCK 251 (Denetim Görevinin İhmali)
İHBAR VE BEYANLARIMIZ:
13 Mayıs 2014 günü Soma'da Dünyanın en büyük iş cinayetlerinden biri, Türkiye tarihinin ise en büyük iş cinayeti yaşandı. Üstelik Cinayet göz göre göre işlendi ve toplu katliama dönüştü. Bu toplu katliam sonucu Soma Holding bünyesinde faaliyet gösteren Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. tarafından işletilen kömür işletmesinde şu ana kadar resmi rakamlara göre 282, madende çalışan işçilerin beyanına göre ise 600’e yakın işçi yaşamını yitirdi ve hala madenden çıkartılamayan yüzlerce işçi mevcut. O işçilerden ise ne yazık ki yaşadıklarına dair ümit kesilmiş durumdadır. Neredeyse bir kasaba yok olmuştur bu katliam sonucunda… Şimdilik kesin bilgi edinilemese de Elektrik Mühendisleri Odası İzmir Şubesi’nin ilk incelemesi sonucu Soma Maden faciasının nedeni: “ Heyetin yaptığı ilk incelemelerde; tesiste çalışan elektrik, makina ve maden mühendisleri ile maden işçilerinden edinilen bilgilere göre ocağın yaklaşık 700. metrelerinde kömür yangını ve yangından kaynaklı kısmi göçük oluştuğu, taze hava sağlayan fanların etkisiyle yangının duman etkisinin yayıldığı, uzun süre sonra fanların çalışma yönlerinin ancak değiştirildiği, bu arada çok sayıda işçinin yayılan duman ve yangından etkilendiği (yanık ve zehirlenme) yangının kamuoyuna yansıyan ilk açıklamalarda olduğu gibi elektrik kaynaklı olmadığı, çok sayıda işçinin madende mahsur kaldığı bilgileri edinilmiştir. 
Yapılan incelemelerde maden içerisinde zehirleyici ve patlayıcı gazları algılayacak ve havalandırma sistemlerini yönetecek sistemlerin yetersiz ve eski olduğu, kömürün içten içe yanmasıyla başladığı tahmin edilen bu yangının ortaya çıkardığı karbonmonoksit, karbondioksit ve metan gazlarının ölümcül etkisi nedeniyle şu ana kadar ifade edilen rakamlarla 205 ölüm olayının gerçekleştiği, bu sayının içerideki işçilerin kurtarılmasındaki zorluk göz önüne alındığında daha da artacağı öngörülmektedir.”
KAZA” DEĞİL TOPLU CİNAYET!
İnceleme sonucuna göre “..Yapılan incelemelerde maden içerisinde zehirleyici ve patlayıcı gazları algılayacak ve havalandırma sistemlerini yönetecek sistemlerin yetersiz ve eski olduğu..” belirtilmiştir. Ancak bu cümleler buradaki katliamın nedenlerini anlatmak için çok yetersizdir… Kelimeler yetersiz kalmaktadır bu katliam karşısında…
Bu katliam uygulanan özelleştirme politikalarının sonucudur, kar hırsının işçinin yaşamını hiçe sayan taşeronlaştırma sisteminin sonucudur, iş güvencesi önlemlerinin alınmamasının, denetlenmemesinin sonucudur, esnek çalışma yasalarının sonucudur! SOMA ÖZELİNDE SON 4 YILDA 8 KEZ DENETLENMESİNE RAĞMEN HİÇBİR SORUN TESPİT EDİLMEMESİNİN SONUCUDUR!
İnşaat Mühendisleri Odası Denizli Şubesine göre:
“ Madencilik sektörü üzerine yapılan araştırmalar Türkiye`de 1991 yılından bu yana meydana gelen kazalar sonucunda 3000`e yakın kişinin öldüğünü, 15000`e yakın kişinin ise iş göremez duruma geldiğini göstermektedir. Özel sektör tarafından işletilen madenlerde meydana gelen kazalara ait ölüm oranlarının Türkiye Taş Kömürü Kurumu tarafından işletilen maden ocaklarına göre çok daha yüksek oluşu, özel sektör kurumlarının denetlenmesi konusunda ciddi problemler bulunduğunun işaretidir.”
“Soma`daki facianın yaşandığı maden ocağının son dört yılda sekiz kez denetlenmiş olması, üstelik bu denetimlerden sonuncusun Mart 2014`te gerçekleştirilmesi ve denetimler sırasında hiçbir sorunun tespit edilemeyişi, denetim sürecine olan güvenin azalmasına sebep olmaktadır. Yaşanan facia, ya denetim mevzuatından ya da denetleyenlerden kaynaklanan bir sorun bulunduğunu göstermektedir.
Katliamdan sağ kurtulan işçiler maden ocağında bakanlık müfettişlerince denetim yapıldığını ancak müfettişlerin yüzeysel araştırma yaptıklarını, tünellere inmediklerini, sorunsuz ve havadar olan yerlere baktıklarını, 1 metre kadar tünelden içeri girdiklerini, denetim esnasında yer altında oldukları zaman hiçbir müfettiş görmediklerini, zaten yılda iki kez yapılan denetimlerin 15 gün önceden şirkete haber verildiğini ve ortalığın temizlendiğini” belirtiyorlar.
TÜRKİYE ILO'NUN "MADENLERDE GÜVENLİK VE SAĞLIK SÖZLEŞMESİ"Nİ 19 YILDIR İMZALAMIYOR!
Maden işletmesi sahiplerine ve hükümetlere önemli sorumluluklar getiren bu sözleşmeyi Arnavutluk, Ermenistan, Avusturya, Belçika, Bosna Hersek, Botsvana, Brezilya, Çek Cumhuriyeti, Finlandiya, Almanya, İrlanda, Lübnan, Lüksemburg, Norveç, Peru, Filipinler, Polonya, Portekiz, Slovakya, Güney Afrika, İspanya, İsveç, Ukrayna, ABD, Zambiya, Zimbabve gibi ülkeler imzalamışken Türkiye imzalamamıştır. Bu sözleşme 30 madencinin yaşamını yitirdiği Karadon faciasında da yine gündeme gelmiş, AKP yine bu sözleşmeyi imzalamaktan imtina etmiştir.
" Türkiye Hindistan ve Rusya'dan sonra ölümlü iş kazalarında üçüncü sırada "
TMMOB Maden Mühendisleri, 2010'da yayımladığı "Madencilikte Yaşanan İş Kazaları Raporu" ile Soma'dan çok önce uyarmış ve yol göstermişti. Girişinde Türkiye'de ve dünyadaki iş sağlığı ve güvenliği ile iş yaşamına ilişkin genel bilgilerin verildiği raporda, madencilik alanında çalışan şirketlerin durumu, maden kazalarına neden olan hatalar kazalardan somut verilerle anlatılıyor ve acil önerilerde bulunuluyordu. Raporda Soma'daki kömür madenlerine ilişkin de acil öneriler yer alıyor.
Rapora göre madencilik sektöründe yaklaşık 120 bin kişi çalışıyor. 1983-2010 tarihleri arasındaki 27 yılda aynı anda üçten fazla çalışanın öldüğü 17 maden kazasının meydana geldiği görülen raporda, bu kazalar sonucu toplam 636 kişinin hayatını kaybettiği görülüyor.
Raporda, ILO'nun 2003-2008 yılları arası iş kazası oranlarına göre Türkiye'nin, Hindistan ve Rusya'dan sonra ölümlü iş kazalarında üçüncü sırada yer aldığı hatırlatıldı. Raporda İngiltere'de iş kazaları oranının yüzde 1, Almanya'da yüzde 2.5, Fransa'da yüzde 3.5, İspanya'da yüzde 4 civarında iken, bu oranın Türkiye'de ise yüzde 9.5-10 arasında olduğu vurgulandı.
Raporda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, İş Teftiş Kurulu Başkanlığı'nın 2005 yılındaki "Yeraltı ve Yerüstü Maden İşletmelerinde Proje Denetimi Değerlendirme Raporu" verilerine de yer veriliyor. Buna göre;
Bakanlıkça denetlenen 772 yer altı ve yer üstü maden işletmesinde yapılan proje denetimi ilginç verileri ortaya koydu. İşte bu işletmelerden 250'sini oluşturan kömür işletmelerine ilişkin sonuçlar:
- 250 adet kömür işletmesi verilerine göre, tablolar incelendiğinde, işletmelerin 7'sinde teknik nezaretçi yok. 
- Patlayıcı madde kullanılan 101 kömür işletmesinin yüzde 77'sinde patlayıcı madde deposu var, yüzde 23'ünde ise depo yok.
- Yeraltı kömür işletmeciliği yapılan 157 işletmenin, ancak yüzde 57'sinde gaz ölçümü yapılıyor, yüzde 43'ünde ise herhangi bir gaz ölçümü yapılmıyor.
- Kömür üretimi yapılan 250 iş yerinde 37 bin 114 kişi çalışıyor, işletme belgesi gereken 240 iş yerinin yüzde 83'ü olan 200 iş yeri, bu belgeye sahip değil. (maden işletmeleri için İşletme Belgesi alma zorunluluğu kaldırıldı)
- Çalıştırılan işçi sayısına göre iş yeri hekimi çalıştırılması gereken 86 iş yerinin yüzde 20'sinde iş yeri hekimi var, çalıştırdığı işçi sayısına göre İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulu bulunması gereken 86 iş yerinin yüzde 18'inde kurul yok.”
Rapora göre bu alanda çalışan işçiler özelleştirme, taşeronlaştırma ve sendikasızlaştırma politikalarıyla her türlü güvenceden yoksun bir şekilde çalışmakta ve çocuk işçiliğin, kayıt dışı işçilik her geçen gün artmaktadır.
"Bu amaçla şirketler bağımsız ve merkezi kontrolün dışında çalışan daha küçük ve daha fazla birimlere parçalanma, küçük birimlerin etkinliklerini kaynak dışında bırakma, küçük işletmeleri taşerona verme ve esnek çalışma organizasyonuyla geliştirmeye yönelmektedir. Bu eğilimin gelecekte daha fazla artacağı ve sendikasızlaştırma ile daha olumsuz çalışma koşulları doğacağı, tek yanlı bilgilendirme ve daha düşük ücretlere yol açacağı beklenmektedir."
Raporda, SSK (SGK) istatistiklerinde sadece sigortalı çalıştırılan işçilere yönelik bilgiler yer aldığı belirtiliyor. Resmi istatistiklere göre iş kazalarının yüzde 72'sinin 50'den az işçi çalıştıran iş yerlerinde olduğu ifade edilen raporda, yasaya göre de bu iş yerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Kurullarının kurulmasının zorunlu olmadığına işaret ediliyor.
"Her yıl artan iş kazaları meslek hastalıkları ve çevre kirliliği, insan ve çevre sağlığını tehdit eder bir noktaya ulaşmıştır"
Çalışma ortamı ve üretim süreçlerinin yetersiz ve olumsuz koşulları nedeniyle çalışanların sağlıklı yaşam ve çalışma hakkının tehdit altında olduğuna dikkat çekilen raporda, endüstrileşmiş ülkelerde iş kazaları ve meslek hastalıklarının toplam maliyetinin Gayrı Safi Milli Hasılalarının yüzde 1'i ile 3'ü oranında değiştiği bilgisi verilerek, Türkiye'de ise bu maliyetin yılda 4 milyar dolar civarında olduğu tahmini paylaşılıyor.
"... Acilen müzakere edilmesi gereken, dehşetli bir tempoyla ocaklarımızı kasıp kavuran ölümlü kazalardır.”
Kömür madenciliğinin işçi sayısı başına düşen kaza ve ölüm sıralamasında, bütün sektörlerin başında yer aldığı açıklanan raporda, bu sektörün daha yakından izlenmesi, değerlendirilmesi ve kaza önleme çalışmalarına daha fazla ağırlık verilmesinin gerektiği vurgulanıyor.
"Madencilik kuruluşlarımızdaki mevcut deneyim birikiminin yok edilmesi, maden işletmeciliğinin yetersiz, donanımsız ve deneyimsiz kişi veya kuruluşlara bırakılması, kısa sürede yüksek kar sağlamak amacıyla yapılan üretim projeleri, hızlı ve yüksek kazanç için yapılan üretim zorlamaları, bir yandan yetersiz, liyakatsiz kişilerin siyasal amaçlarla kilit mevkilere atanması ve diğer yandan da kamusal denetimin iyice gevşetilmesi kazaların kaçınılmaz hale gelmesine neden olmaktadır. On yıl önce 2000 yılında bir meslektaşımızın söylediği gibi: "... Acilen müzakere edilmesi gereken, dehşetli bir tempoyla ocaklarımızı kasıp kavuran ölümlü kazalardır. Tam mekanizasyona bir türlü kavuşmayan, yeterince havalandırılmayan, bilim, teknik ve teknolojiden uzak, eciş bücüş tozlu panolarda hala ağaç altında çalıştırılan insanlarımız, Avrupa'daki meslektaşlarına göre, hayati tehlike açısından hala haddinden fazla risk altındadır."
İşte kazalara yol açan maden ocaklarındaki eksiklikler
Raporda Türkiye'deki kömür madenlerinde yaşanan değişik kazalara ilişkin hazırlanan bilirkişi raporlarından derlenen ve kazalara yol açan eksikliklere de yer veriliyor. Buna göre yer altı işletmeleri için tespit edilen eksiklikler şöyle sıralanıyor:
“* Uygun ve yeterli tahkimat yapılmamaktadır. Özellikle üretim bacalarında ve kılavuz arınlarında gereğinden de fazla açıklık bırakılmakta, akıcı arınlarda kapak tutulmamakta, akıcı tavanlarda sürme kama tekniği tam olarak uygulanmamaktadır. Ayaklarda "ilerleme kadar göçertme/dolgu yapılması" kuralı uygulanmamaktadır. Göçertmeli ayaklarda ayak göçük hattının düzgün oluşturulamaması, domuzdamlarının yük almaması gibi sebeplerle arın patlaması, göçük, tavan ve yanlardan malzeme düşmeleri meydana gelmektedir. Zonguldak Havzasında uygulanan "göçertmeli-arına paralel sarmalı ağaç tahkimat" yönteminin can damarı olan sürme kama ve damların şeş beş ötelenmesi usulleri çok farklı ve eksik biçimlerde uygulanmakta ve ayak göçüklerine yol açmaktadır.
* Uygun ve yeterli havalandırma sisteminin bulunmamasına bağlı olarak baca kılavuz arınlardaki metan geliri deşarj edilememektedir. Tali Havalandırmanın yanlış uygulanmasına (çok uzun boru hatlarında engellenemeyen kaçaklar, kısa devreye yol açan ek tali vantilatörler, gücü çok az ya da gereğinden fazla tali vantilatörlerin kullanılması). Bu sebeple metan yanması ve grizu patlamaları meydana gelmektedir. Bağımsız havalandırma ilkesinden (üretim işyerlerinin, seri havalandırılmaması, farklı paralel kollarda yer alması) verilen ödünler özellikle çok sayıda iş yeri ve işçinin etkilendiği büyük kazalara neden olabilmektedir.
* Üretim iş yerlerinde nefeslik ve kaçamak yolu olarak kullanılmak üzere yer üstü bağlantılarının ikinci bir yol bulunmamaktadır. Bu sebeple kaza durumunda kurtarma çalışmaları zorlaşmakta ve bazen olanaksızlaşmaktadır. İşçiler ocaktan acil ve güvenli bir şekilde tahliye edilememektedir. Ayrıca bu durum ocak havalandırmasını da olumsuz etkilemektedir.
* Tehlikeli gazlar için bazı büyük işletmelerde "sürekli gaz izleme sistemi" kurulu olup, erken uyarı sistemi bulunmamaktadır. Bu sebeple, tehlikeli gazların sürekli takibi yapılamamakta, gerekli tedbirler zamanında alınamamakta ve tehlikeli durumlarda ocağın acil tahliyesi sağlanamamaktadır.
* Grizulu ocaklarda kullanılması zorunlu olan AlSz ve kendiliğinden emniyetli elektrik donanımların ve devre kesici donanımların zamanla ve tamir-bakım gördükçe bu özelliğini yitirmesi iyi denetlenmeyen bir husustur.
* İlk yardım ve tahlisiye istasyonlarının kurulmaması, mevcutların ise uygun nitelikte olmaması nedeniyle kaza sonucu kurtarma ve ilk yardım işlemleri zamanında yapılamamaktadır.
* Ocakta uygun vasıfta gaz ölçüm cihazının bulunmaması, her vardiyada muntazam aralıklarla gaz ölçümlerinin yapılmaması, ferdi maskelerin bulunmaması ve/veya kullanılamaması, çalışanların CH4 (metan), CO (karbonmonoksit), CO2 (karbondioksit) ve diğer tehlikeli ve zararlı gazlarda etkilenmesine neden olmaktadır.
* Patlayıcı maddelerin ocaklarda kullanılabilecek özellikte olmaması, yetkisiz ve ehliyetsiz kişilerce ateşlenmesi, kurallara tam uyulmaması, ateşlemelerde gerekli güvenlik tedbirlerinin alınmaması nedenleriyle ciddi kayıplarla sonuçlanan kazalara sebep olmaktadır.
* Yangın ve patlamadan sağ olarak kurtulanlar, yeterli eğitim ve tatbikatların yapılmaması nedeniyle oluşan panik sonucu bireysel oksijen maskelerini kullanamamakta, güvenli çıkış yollarını bulamamakta ve bu durum ölümleri arttırmaktadır.
* Çalışanların ocak içi eğimli yollarda malzeme taşınan vagonlara binmeleri, vagon kaçmalarına karşı tedbirlerin alınmaması, yollardaki aralıkların yeterli olmaması, nakliyatla ilgili ölümlü ve uzuv kayıplı iş kazalarını meydana getirmektedir.
Yerüstü İşletmeleri içinse,
* Kademe oluşturulmaması, kademe yüksekliklerinin bom seviyesinin ve derin lağım deliklerinin çok üstünde oluşturulması, kademelere uygun şev verilmemesi, aynalarda gerekli hallerde kavlak ve çatlak kontrolü yapılmaması sebepleriyle kitle ve blok kayma veya düşmesi sonucu iş kazaları meydana gelmektedir.”
20 Gün önce CHP'nin Soma ile ilgili verdiği önerge AKP tarafından reddedildi!
Ekim ayında, Soma'daki kömür madenlerinde meydana gelen ölümlü kazaların ardından verdiği, Meclis Araştırma komisyonu kurulmasına ilişkin önerge, geçen ayın sonunda TBMM Genel Kurulu'nda görüşüldü. 
29 Nisan tarihini taşıyan görüşmelerde, CHP'nin önergesi, MHP, HDP ve BDP'nin desteğini aldı. Ancak Genel Kurul'da reddedildi. 
Genel Kurul görüşmelerinde AK Parti adına söz alan Manisa Milletvekili Muzaffer Yurttaş, Soma'daki kömür madeni işletmelerinin "dünyada ve Türkiye'deki pekçok madene göre daha iyi konumda olduğunu" söyledi. 
Uğur Dündar ile Halk Arenası programında konuşan bir madencinin sözleri felaketin göz göre nasıl geldiğini açıkca ortaya koydu.
İşte o madencinin sözleri:
“ENERJİ BAKANLIĞI İLE EL ELE KOL KOLA
"2 yıldan beri bu madende çalışıyorum. Emniyetçiyim, ocakta emniyet diye bir şey yok. Bütün işçiler Allah’a emanet çalışıyor. Arkasına hükümeti almış Enerji Bakanlığı ile kolkola gezen kişiler bu kadar insanın sorumlusudur. Bu kaza değil katliamdır. Neden katliamdır? Kaza ani olan bir şeydir bu ani olmadı. Ben 2 yıldan beri oradayım böyle olacağı belliydi. Çünkü metanlı ve gazlı bölgelerde kömür almaya çalıştılar. Oraya üretim yaptılar. Yapılmaması gereken yaptılar cihazlar ötüyordu gösteriyordu her şeyi. Bile bile yaptılar. Kömür için para için bu kadar insanın canını aldılar."
MÜFETTİŞLER GELMEDEN 10 GÜN ÖNCE HABER GELİYOR
Uğur Dündar’ın “Peki daha önce müfettişler gelmiş sorusuna” ise “Müfettişler gelmeden haber geliyor 10 gün önce denetleyeceğiz diyorlar. Orayı temizliyorlar denetliyor o kadar” yanıtını verdi.” (Odatv.com)
Böylesine göz göre göre ihmaller ve denetimsizlik, hatta fütursuzluk söz konus işte katliamın gerçekleştiği madende
Katliamdan sonra Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklaması:
BUNLAR OLAĞAN ŞEYLERDİR!”
"İngiltere’de geçmişe gidiyorum, 1862 bu madende göçük 204 kişi ölmüş. 1866 361 kişi ölmüş İngiltere. İngiltere’de 1894 patlama 290. Fransa’ya geliyorum 1906 dünya tarihinin en ölümlü ikinci kazası 1099. Daha yakın dönemlere geleyim diyorum, Japonya 1914’de 687. Çin 1942, gaz ve kömür karışmanın neden olduğu sayılıyor ölüm sayısı 1549.
Değerli arkadaşlar yine Çin’de 1960 metan gazı patlaması 684. Ve Japonya’da 1963’te yine kömür tozu patlaması 458. Hindistan 375. 1975’te metan gazı alev aldı, maden çatısı çöktü ve 372.
Bu ocakların bu noktada bu tür kazaları sürekli olan şeyler.
Bakın Amerika Teknolojisiyle her şeyiyle. 1907’de 361.
Arkadaşlar yani biz bir defa bu tür ocaklarında, kömür ocaklarında bu olanları, lütfen buralarda bu olaylar hiç olmaz diye yorumlamayalım. Bunlar olağan şeylerdir. Literatürde iş kazası denilen bir olay vardır. Bunun yapısında fıtratında bunlar var. Hiç kaza olmayacak diye bir şey yok. Tabi işin boyutunun bu kadar fazla olması bizi derinden yaralamıştır. Bizi derinden üzmüştür. Kontrollerle de burası gerçekten gerek işçi sağlığı gerek işçi güvenliği açısından da iyi noktada kömür ocaklarından birisi olarak değerlendirmesi yapılmış ve Nisan-Mayıs’ta da çalışmalarına devam etmiştir."
Evet ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı bu olayda hayatını kaybedenlerin aileleri ile ve olaydan dolayı kahrolan tüm Türkiye halkı ile dalga geçercesine olaydan sonra 1800’lü yıllardan örnekler vererek böyle bir açıklama yapmıştır. Soma’ya gittiği gün halk kendisini yuhalamış ve Tayyip Erdoğan bir markete sığınmak zorunda kalmıştır. Bu olaylar sırasında Tayyip Erdoğan’ın, basında çıkan son görüntülerde markette bir kişiyi yumrukladığı görülmektedir. Protestolar sırasında Başbakanlık Müşaviri Yusuf Yerkel, Soma’da Erdoğan’ı protesto eden bir vatandaşı tekmelemiş ve daha sonra yaptığı açıklamada o kişinin kendisi olduğu iddialarını kabul etmiştir.  Yerkel, "O gün yaşadığım bütün provokasyonlara, maruz kaldığım hakaret ve saldırılara rağmen sükunetimi muhafaza edemediğimden dolayı üzgünüm" açıklamasını yaparak suçunu itiraf etmiştir. (http://www.haberturk.com)
Bu nedenle Recep Tayyip Erdoğan ve Yusuf Yerkel’in kasten adam yaralama suçu nedeniyle yargılanmaları gerekmektedir.
Bir yanda cenazelerini bekleyen gözü yaşlı çocuklar, kadınlar, analar, babalar; diğer yanda çektiği acılar yetmiyormuş gibi halka şiddet uygulayan, çocukların bile inanmayacağı açıklamalarla acıları daha da arttıran devlet yetkilileri. Dünyanın neresinde olursa olsun böyle bir katliam karşısında sorumlular derhal istifa ederdi. Ancak bizde ne yazık ki sorumlular halka karşı suç işlemekte, işledikleri suçlardan pişmanlık duymak bir yana, suçu örtmek için halen halkımıza, üstelik de şehit işçi yakınlarına tekme-yumruk saldırmaktadırlar.
Yukarıda yaptığımız açıklamalarda da açıkça görüldüğü gibi katliam göz göre göre yapılmıştır. Artık bu katliamlara dur demek gerekmektedir. Bu nedenle suç duyurumuzun dikkate alınarak katliama neden olanlar cezalandırılmalıdır ki acılar bir nebze hafiflesin ve ülkemiz artık bu olaylarla anılmasın, işçiler iş cinayetlerine kurban gitmesin, çocuklar anasız babasız kalmasın. Tek dileğimiz akan gözyaşlarının bir an önce durmasıdır!
Şüphelilerin anılan eylemleri, Görevi Kötüye Kullanma eylemi ile birlikte, “Adam Öldürmenin İhmali Davranışla İşlenmesi”, “Ağırlaşmış Yaralama”, “Genel Güvenliğin Kasten Tehlikeye Atılması” suçlarına altlandırılabilir durumdadır. Diğer yandan, yasal mevzuat ve bilim inanları ile meslek kuruluşlarının açık uyarılarına ve meclis önergesine rağmen gerekli denetimlerin yapılmamasına sebep olmaları sebebiyle de “Denetim Görevinin İhmali” suçu da sübut bulmuş olmaktadır. Bu nedenlerle şüphelilerin, eylemlerine uyan suçlardan yargılanmalarının yapılarak cezalandırılmalarının sağlanması talep olunur.
SONUÇ ve İSTEM : Yukarıda açıklandığı üzere öncelikle;şüpheliler hakkında soruşturmaya başlanılmasına, başlanılmışsa suç duyurumuzun bu dosyaya eklenmesine, belirtilen şüpheliler ve soruşturma sırasında ortaya çıkacak faillerin tespiti ile delil karartma ihtimali bulunan şüphelilerin tutuklanmasına, şirket yönetici ve yetkilerinin malvarlığına el konulmasına ve kamu davası açılarak şüphelilerin cezalandırılmasına karar verilmesi arz ve talep olunur. Saygılarımızla. 16.05.2014
SUÇ DUYURUSUNDA BULUNAN: “Halkın Kurtuluş Partisi Genel Başkanlığı"

Kaynak: Odatv.com

OMURGA KULESİ GÖZÜNÜZE GİRSİN!

Üç yüze yakın Can’ımızı kurban verdiğimiz Soma’daki kömür madeni, 2005 yılına kadar
devletin malıydı, Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ) tarafından yönetiliyordu.
Soma Kömür Madeni, devletin malıyken ölümlü bir iş kazası yaşanmadı.
Ve sonra, tüm ülkede “Özelleştirme” kasırgası esti.
Peki, neydi bu “Özelleştirme”?

Küresel Sermaye (siz bunu “Küresel Çete” diye okuyunuz), 1980’lerin başından itibaren
“Özelleştirme” adı altında, yoksul ve kalkınmakta olan ülkelerin ekonomik varlıklarına saldırdı. Sanayi kuruluşlarını, yer altı ve yer üstü doğalkaynaklarını, madenlerini, tarım topraklarını, yerli işbirlikçilerin de yardımıyla, “ucuz eşek” fiyatına ele geçirdi.
Özellikle Güney Amerika’da bazı devletler, işçi sendikaları ve halk özelleştirme saldırısına karşı çıktı, direndi.


Ancak Türkiye’de, 1980’den beri görev yapmış tüm hükümetler, özelleştirme saldırısına değil karşı çıkmak, saldırıdan yana oldular.
Son 35 yılın başbakanları; Turgut Özal, Yıldırım Aktuna, Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit, Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan, özelleştirmeyi savunup uyguladılar.

Son 35 yılın cumhurbaşkanları; Kenan Evren, Turgut Özal, Süleyman Demirel, Ahmet Necdet Sezer ve Abdullah Gül, tüm özelleştirme yasalarını hiç bekletmeden imzaladılar.Son 35 yıldır TBMM’de temsil edilmiş tüm siyasi partiler özelleştirme saldırısını desteklediler: ANAP, CHP, SHP, DYP, DSP, MHP, AKP…
Üç büyük İşçi Sendikaları Konfederasyonu, özelleştirme yanlısı oldular.
Son 35 yılın genelkurmay başkanları ve yüksek komutanları, özelleştirmelere hiç ses çıkarmadılar.
Üniversitelerden de medyadan da özelleştirmeye karşı çıkan olmadı.

Ve Soma Kömür Madeni de 2005 yılında özelleştirme saldırısına teslim edildi.
Bu saldırı sırasında Soma Kömür Madeni’ni ele geçiren işadamının, kısa bir süre sonra İstanbul’un merkezinde 47 katlı bir gökdelen dikmiş olduğunu öğreniyoruz. Soma’daki kömür ocağında, Türk işçilerini boğaz tokluğuna köle gibi kullanmış olan bu patron, bir dairesi bir milyon 350 bin dolar olan gökdelenine Türkçe değil, İngilizce bir ad vermiş:  “Spine Tower”! Spine, Türkçe “Omurga” demektir. Yani, gökdelenin Türkçeleştirilmiş adı: Omurga Kule!

47 katlı Omurga Kule’nin; Soma faciası sırasında sahte gözyaşları döken, yapmacık yas tutan tüm “omurgasız” yüksek yöneticilerin, sendikacıların, yazarçizerin, televizyon programcılarının, akademisyenlerin gözlerine girmesini dilerim!

 Soma’da cenaze töreni.
Cenaze namazı kılınıyor, hoca her zamanki gibi, cemaate soruyor: “Hakkınızı helal ediyor musunuz?”

Bu kez hoca, bu soruyu yanlış tarafa soruyor! Cenaze namazı kılan cemaate değil, sıra sıra
tabutlarda yatan Can’larımıza dönüp sormalıydı: “Hakkınızı helal ediyor musunuz?”
Böyle sorulsaydı yanıt “Evet, ediyoruz!” olur muydu?

Gazeteler tam sayfa ilanlarla ve televizyon kanalları duyurularla, çok sayıda kuruluşun
Soma’da ölenlerin ailelerine yardım için bağış toplamaya başladığı haberini veriyor, herkesi yardıma çağırıyor…

Kalbi sevgi ve merhamet dolu Türk halkı, böyle durumlarda olduğu gibi, bu kez de olanaklarına göre yardıma koşacaktır.
Toplanacak paraların, bu kez hangi Tarikatın kasasına gireceğini çok merak ediyorum!



Yılmaz Dikbaş
16 Mayıs 2014
0532 233 31 52


20 Mayıs 2014 Salı

"Vallahi, Billahi Yemin Ederim"/Yılmaz DİKBAŞ

"Vallahi, Billahi Yemin Ederim"/Yılmaz DİKBAŞ
Mustafa Kemal Paşa, Kurtuluş Savaşı sırasında, hiçbir siyasi partinin yöneticisi de değildi üyesi de!
Mustafa Kemal Paşa, Kurtuluş Savaşı’nın ilk evresinde, Sivas Kongresi’nde delegelere, hiçbir partinin siyasi amaçlarına hizmet etmeyeceklerine dair yemin ettirmişti!
Gazi Mustafa Kemal Paşa, vatan topraklarını düşmandan temizleyip Kurtuluş Savaşı’nı 30 Ağustos 1922 zaferiyle taçlandırdıktan bir yıl sonra, Cumhuriyet Halk Partisi’ni 9 Eylül 1923 tarihinde kurdu.
Kurtuluş Savaşı, CHP örgütüyle kazanılmadı!
Şimdi size, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüd Başkanlığı Arşivi’nden bir belge sunuyorum: [1] 

Yemin Biçimi
“Vatan ve milletin saadet ve selametinden başka Kongre’de hiçbir kişisel amaç takip etmeyeceğime, vatanın bugün uğradığı zorlukların ve felaketin sorumlusu bulunan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin canlandırılmasına çalışmayacağıma ve mevcut siyasi partilerden hiçbirisinin siyasi amaçlarına hizmet etmeyeceğime vallahi, billahi yemin ederim.”

“Dışarıda yapılan propagandaların olumsuz etkisini gidermek amacıyla Kongre’nin, İttihat ve Terakki çıkarına veya bu cemiyetin canlandırılması maksadıyla çaba harcamadığını kamuoyuna kanıtlamak için yukarıda düzenlenen yemin biçimine uyularak saygıdeğer üyelerin yemin etmesi komisyonumuzca uygun görülmüştür.”

5 Eylül 1919 
Teklif Komisyonu Başkanı
Mustafa Kemal

Şimdi gelelim günümüze.

Vatanın ve milletin bölünüp parçalanma aşamasına gelindiği günümüz koşullarında Kemalistler, “mevcut siyasi partilerin dışında” bir yapılanmayla çözüm yolu ararken, işte yukarıdaki somut tarihi belgeye dayanmaktadırlar.

Kendilerini “Atatürkçü”, “Ulusalcı” olarak görenlerin bu belgeyi çok dikkatli okumalarını, düşünmelerini, değerlendirmelerini dilerim.
___

[ 1] Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt:3, sayfa: 364, Kaynak Yayınları

Yılmaz DİKBAŞ
29 Temmuz 2013

19 Mayıs 2014 Pazartesi

ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ GENEL MERKEZİ - 19 MAYIS GENÇLİĞİNE: HESAP BİRİKTİ!

19 MAYIS GENÇLİĞİNE: HESAP BİRİKTİ!
Bu yıl 19 Mayısımızı bayram coşkusuyla kutlayamıyoruz.
13 Mayıs’tan bu yana Soma’daki acıya kilitlendik. Maden ocağından kömür çıkarmak için kömürleşmiş 301 (ki, doğruluğu oldukça tartışmalı bir rakam. Çünkü iktidarın her cümlesi tartışmalıdır) can için söylenebilecek tek gerçek şudur: Katledildiler!
İktidar partisinin -ister sandık gücüyle ister para gücüyle- bulunduğu yerde geçirdiği her gün, ülke için taşınması olanaksız bir yüke dönüşmüştür. Hükümetin giderek en çok çaba harcadığı iş, oluşturduğu kir denizinin üstünü örtmektir.
Reyhanlı’dan Gezi gençliğine, Uludere’den Ergenekon-Balyoz tutsaklarına dek işlenen cinayetlerin; Deniz Feneri’nden rüşvetçi bakanlarına, şehzadelerin servetlerinden yandaşlara ihale edilen büyük çaplı işlere kadar hırsızlıkların; sokak ve alanlara hükmeden polis teröründen bizzat başbakanın rol aldığı şiddet görüntülerine dek, üstünü örtmek için gerek kendilerinin gerekse medyadaki temizlikçilerinin en çok uğraştıkları iş, bu çamur denizine sünger çekme işidir.
19 Mayıs 2014’te, büyük kurtuluş kalkışmasının 95. yılında, bayramımızın armağan edildiği gençliğe düşen temel görev de bu alana ilişkindir: Biriken hesabın sorulması!
Türkiye, kimisi unutulan, unutturulan; kimisi de göz göre göre el çabukluğuyla geçiştirilen hesapların dağ gibi biriktiği bir ülkeye dönüştü. Bugünkü iktidarın en çok kendine güvendiği alan da, ne yazık ki topluma hesapları unutturma başarısıdır.
Öyleyse hep güvendiğimiz, hep umudumuz olan gençliğin en temel görevi de bellidir: Biriken hesabın sorulması!
Hepimizin görevi ise, gençlerimize yardımcı olmak, onlara güç vermektir.
Artık yüreklerimiz Soma’daki gibi kömür ateşiyle değil, 19 Mayısların kurtuluş ateşiyle yansın.  Ankara, 19.05.2014


Ulusal Eğitim Derneği Yönetim Kurulu adına
Nazım Mutlu