22 Kasım 2014 Cumartesi

“24 Kasım Öğretmenler Günü” - “Emperyalizmin ve beslemelerinin iştahları kursaklarında kalacak! ”



BASIN AÇIKLAMASI
Emperyalizm ve beslemelerinin iştahları kursaklarında kalacak!
“24 Kasım Öğretmenler Günü” kutlamalarının yapılmaya başlandığı günlerdeyiz. Türkiye’de 5 Ekimler-24 Kasımlar artık kutlama günleri değil, Kemalist,  devrimci, yurtsever, demokrat ve namuslu öğretmenlerimizin ve eğitim çalışanlarının ortaçağ karanlığına, işbirlikçiliğe ve emperyalizme karşı mücadele azim ve kararlılığının bilendiği günlerdir.
Günümüzde 5 Ekimler 24 Kasımlar, Eğitim emekçilerinin emek, ekmek, demokrasi, bağımsızlık ve özgürlük mücadelesinin, kazanımlarının, eğitimci ve eğitim sorunlarının tartışıldığı günler olmaktan çıkartıldı. Bu günlerin devrimci Özü, aydınlık yüzü, ne yazık ki öğretmenlerin bir kısmının hediye beklediği  (takı, kravat, çiçek) akşamları ise düzenlenen yemeklerde eğlendiği bir gün haline dönüştürüldü..
Ülkemiz 2014 yılında, ABD Emperyalizminin Büyük Ortadoğu Projesi doğrultusunda Ortaçağ karanlığına hızla yol almaktadır.
Asıl amacı küçücük kızlarımızı okuldan uzaklaştırmak, çocuk gelinler yapmak; küçücük bedenleri Para babalarına ucuz işgücü olarak pazarlamak, İmam Hatipleri çoğaltmak, soran, sorgulayan değil itaat eden, kulluğa rıza gösteren bir kuşak yetiştirmek olan, 4+4+4 ucube modelinin öğretmeni öğretmenlikten, öğrenciyi de öğrencilikten çıkardığı,
Milli Eğitime bütçeden ayrılan payın Cumhuriyet döneminin en düşük seviyesine indirildiği, Eğitim alanına hiçbir yatırım yapılmayarak sınıfların eğitim yapılamayacak kadar kalabalıklaştırıldığı,  çocuklarımızın okulsuz ve bin bir güçlükle okuyup öğretmen diploması sahibi olmuş yüz binlerce öğretmeni atamayarak öğrencilerimizin öğretmensiz bırakıldığı, atanamayan onlarca genç öğretmenimizin intihara sürüklendiği,
Kadının özgürlüğü değil, esaretinin simgesi olan türbanı ilkokullara kadar sokan, TEOG uygulamasıyla halk çocuklarını, gençlerimizi İmam Hatiplere mahkûm ederek Bilimsel ve Laik eğitimin zerresini dahi bırakmak istemeyen, eğitimde özelleştirmenin önünü fütursuzca açan hainane politikaların uygulandığı,
   7 bine yakın okul müdürünün görevine son vererek, yerine yandaş (Eğitim-Bir Sen’li) müdürleri getiren, okul yönetimlerini ele geçirip, okulları da şirketleri gibi yönetmenin yolunu açan; aday öğretmenlere sözlü mülakatın uygulanacağı, başarılı olunamazsa mesleklerinin ellerinden alınacağı, yandaş öğretmen seçmenin taşlarının döşendiği; öğretmenlere de rotasyon uygulamasının bir nevi cezalandırma sistemi olarak kullanılacağı Torba Yasa’ların çıkartıldığı, 
Köy Enstitülerinin günümüzdeki son izi olan Öğretmen Liselerinin kapatıldığı; bakkal dükkanı açar gibi Eğitim Fakültelerinde devşirme personelle “öğretmen eğitimi” yapıldığı; öğretmenlik mesleğinin hiçbir şey yapma becerisi ve yetisi olmayan herkesin yapabileceği bir iş konumuna indirgendiği, böylece eğitim sisteminin iğdiş edildiği,
Bir sürecin yaşandığı bir ülkede “24 Kasım Öğretmenler Günü” kutlaması yapmak Kemalist,  devrimci, yurtsever, demokrat ve namuslu öğretmenlerimize yapılabilecek büyük bir değerbilmezlik olduğu kanısındayız.

Bu nedenle 24 Kasım’da;
Her çocuğun kaliteli, devletçe finanse edilen, laik, demokratik ve uluslararası normlara sahip eğitim hakkının güvence altına alınması,
Her yurttaşın eşit ve özgürce yararlanacağı bir eğitim ortamının sağlanması,
 Eğitimin pazar odaklı değil insan odaklı olması,

Eğitime daha çok yatırım yapılması, kaliteli öğretmen yetiştirilmesi ve her öğretmene kalıcı iş garantisi verilmesi,
Öğretmenlerin kendi mesleğinde özgür davranmasını kısıtlayan yasaların kaldırılması ve eğitimle ilgili kararların alınmasında öğretmenin ve sendikasının aktif katılımını sağlayan yeni yönetmelik ve yasaların çıkartılması, mücadelesinde “örgütlü öğretmen örgütleri” ile omuz omuza olduğumuz bilinmelidir.
Tüm dünyada Emperyalizm, hakimiyet kurmaya çalıştığı ülkelerde toplumsal gericiliğin en büyük destekçisi olarak öne çıkar. Böylelikle sömürgeleştirilmeye çalışılan ülkelerde emperyalist hegemonyaya karşı çıkacak bir milliyetçi direniş, Şeriatçılığın kozmopolit, ulus düşmanı ve vatan savunmasını umursamayan anlayışı sayesinde engellenmiş olur. Bu nedenle Eğitim alanını iğdiş eden AKP faşizminin en  büyük destekçisi emperyalizmdir.
AKP faşizminin Şeriat hayallerinin önünde en büyük engel olarak gördüğü eğitim alanı tümüyle ele geçirilmiştir. AKP faşizminin bu pervasız hayallerini durduracak ve engelleyecek gerçek örgütlenmenin  temel programı;  dinci gericilikle mücadeleyi, emperyalizmle mücadelenin olmazsa olmaz gereği sayan Atatürk’ün Altı Ok programıdır. 
Bizler, hainin korkak olduğunu, haklı bir mücadeleyi veren gerçekten örgütlü bir gücün eninde sonunda kazanacağını  7 düvel’e karşı verdiğimiz Kurtuluş Savaşımız da gördük.
Biz bu topraklarda “Sömürü, İşgal Varsa; Ya İstiklal Ya Ölüm diyen de vardır” sözünü haykıran ve bu uğurda kan ve can verenleri gördük. Mustafa Kemal’i gördük. Kubilay’ı gördük. Tonguç’u, Baykurt’u, Apaydın’ı gördük.
Emperyalizm ve beslemesi siyasal iktidarlara,  emperyalizmin oynaşı sömürge aydını zavallılara bir kez daha hatırlatalım,
Biz biliyoruz ki,  Emperyalizmin ve beslemelerinin iştahları  kursaklarında  kalacak!... Yürekleri şayak kalpaklı yüz binlerce Kemalist  eğitim emekçisinin bilincinde çoğalan  tam bağımsızlık meşalesi  ülkemizin üstüne abanan karanlıkları aydınlatacaktır.… BİZ YİNE  İYİ BİLİYORUZ Kİ ; KEMALİST DEVRİM MUTLAKA KAZANACAKTIR  BU TOPRAKLARDA!..22.11.2014


YÖNETİM KURULU ADINA:                                                      Mahmut ÖZYÜREK
                          ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ
ISPARTA ŞUBE BAŞKANI

Yeni Anayasa düşünenlere uyarı ! - APEC toplantısı / Orhan AYBER



Geçtiğimiz günlerde Pekin’de toplanan Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği Örgütü Zirvesi yapıldı. Bu zirveyi önemsediğim için gelişmeleri, bizim medyadan takip ettim, öncelikle gördüm ki, bizim medyamız, işine gelmediği için mi bilinmez, bu zirveyi magazinleştirdi.
Obama ciddiye almaz bir umursamazlıkla çiklet çiğniyormuş. Putin Çin’in First Lady’sine şal vermişte, bu Çin halkı için kabul edilemez bir gelenekmiş falan filan.
Tabi ki uluslararası basından takip ettim.
Öncelikle tespitlerim:
1) ABD’nin Çin’i kuşatmak için planladığı projesi iflas etti. Çin bölgede her an gerilim yaşadığı Güney Kore ve Japonya ile çok önemli anlaşmalar yaptı. 
2) ABD ise Çin ile askeri düzeyde iki anlaşma yapmak zorunda kaldı.
3) Asya-Pasifik Serbest Ticaret Bölgesi (FTAAP) anlaşması yaptı ve bölgede ki 21 ülke destekledi. (Böylece ABD’nin, Rusya ve Çin’in dışlandığı Trans-Pasifik ortaklığına alternatif gümrük birliği çökecek)
Bu sonuçlar gösteriyor ki, çok kutuplu dünyanın bütün ayakları tamamlandı.
a)Askeri güç dengesi
b)Rezerv para birimleri (doları dengeledi)
c)Ekonomik kurumlar
d)Sosyal kurumlar
O halde artık dünyaya, çok kutuplu dünya olarak bakmalıyız
    
Çok kutuplu dünyanın avantajları
Sovyetler blokunun çöküşü sonunda tek kutuplu oluştu. Bunun adı batılılarca ABD yüzyılı idi. Bundan böyle ABD’nin karşısına hiçbir güç ve blok oluşamazdı ve oluşmamalıydı. 
Tek kutuplu dünya yani ABD’nin hakim olduğu süreçte, tüm ülkeler ABD’nin çıkarlarına göre tasarlanmalıydı. Bu süreçte dünya kan gölüne döndü. Önce Somali, Sudan daha sonra Afganistan ve Irak bu ülkeler yerle bir edildi. Bugün bile nelerin yaşandığını görüyoruz. Tek kutuplu dünyanın son darbesini Libya da gördük. Kaddafi acımasızca katledildi. AB bankalarındaki paralarını, petrolünü yağmaladılar ve şimdi Libya’nın acı sonunu görebiliyoruz. Ancak sıra Suriye’ye gelmişti ki, diğer kutup müdahale yaptı ve Suriye’nin parçalanmasına izin vermeyeceğini yüksek bir sesle duyurdu. Bu müdahale olmasa idi şimdi çoktan Esad, devrilmiş ve belki de komşu bir ülkenin girişimi ile Emevi camiinin önünde asılmış bütün zenginliği yağmalanmış, sadece İsrail’in güvenliği için bütün bilim adamaları yok edilmiş olurdu. 
Hatta sıra Lübnan’a gelmiş, o da İsrail’in çıkarlarına göre yeniden tasarlanmış olurdu ve sıra İran ve Türkiye’ye gelmiş olurdu.
Tek kutuplu dünya: Kan, acı ve gözyaşıdır. Silah ve petrol baronlarının çıkarıdır. Mehmet Akif’in dediği gibi; tek dişi kalmış canavardır. Conderalla Rice’in dişleridir. 
Çok kutuplu dünya özellikle jeopolitiği önemli olan ülkeler için fırsatlar demektir. Ülkemizde jeopolitiği çok çok önemli bir ülkedir. Daha geçen günlerde Rusya'nın, Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi başkanı "Bağımsız Kürdistan istemiyoruz" dedi yani Türkiye'nin bütünlüğünden yana görüş açıkladı.

G-20 Toplantısı
APEC toplantısının ardından G-20 toplantısı başladı. 
Bu toplantının ardından geriye, uluslararası ilişkileri etkileyecek herhangi bir karar oluşmadı.
Aslında G-8, G-20 ve G-77 gibi gruplaşmalar, dünya bankasının tasarımları. Bu grupları oluşturan ülkeler farklı ekonomik oluşumlara dağıldılar. Bu nedenle ne G-8 ne de G-20 Zirvesi’nden hepsini bağlayıcı karar bundan böyle çıkmaz. G-77 ise önümüzdeki yıl sosyal bir devrim planlıyor ki, dünyada etkisi güçlü olabilir. 
Son söz: Yeni Anayasa düşünenlere uyarı
Son yılların ülkemizdeki dış politika uygulamalarının tek bir kişinin yanlışları ile düzenlenmesinin bedelini ulusça ödüyoruz. Milyarlarca dolarlık ekonomik, yüzlerce yıllık itibar kaybı.
Bu nedenle yeni Anayasamızda dış politikanın, Büyük Millet Meclisi’nde 2/3 çoğunlukla, sınır komşumuz olan ülkelerde ise 3/4 çoğunlukla onaylanmasını dikkate almanızı öneriyorum.   21.11.2014
KAYNAK. http://www.gozlemgazetesi.com/HaberDetay/251/126092/apec-toplantisi.html#.VHB-4MncDct

Kör Gözler Ne Zaman Açılacak?



Kör Gözler Ne Zaman Açılacak?  

5-6 Aralık 2012 de   Brüksel'de Avrupa Parlamentosu’nda Kürt Konferansı toplantısı yapıldı. "AB, Türkiye ve Kürtler" adlı 9.uluslararası konferans sonunda bir “Bildirge” yayınlandı.
Aradan tam 2 yıl geçti. Bildirgedeki maddeler birer birer gerçekleşti.  Ortalıkta “çözüm süreci” diye kıçını yırtanların talimatı nereden aldıklarını göstermesi açısından, Sn. Banu Avar’ın 13 Aralık 2012 tarihli haberini bir kez daha yayınlama gereği duyduk.

 AB – KÜRT KONFERANSI SONUÇ BİLDİRGESİNDEN:

“Kürt Baharı kaçınılmaz!”

“İsrail PKK’ya desteğini sürdürecektir!”

“Türkiye için yeni bir Anayasa yapılacaktır”

“Türk hükümeti Öcalan’la müzakereye devam edecektir!”

“Tüm ülkeler PKK’yı terörist listesinden çıkarmalıdır!”


AB konferansında “bölünmeyi” en çok savunanlar “Türkiyeli” gazeteciler!


5-6 Aralık'ta Brüksel'de Avrupa Parlamentosu’nda toplanan Kürt Konferansı katılımcıları ve açıklamaları kör gözleri açacak nitelikteydi!


"AB, Türkiye ve Kürtler" adlı 9.uluslararası konferansa Türkiye’den AKP milletvekili Galip Ensarioğlu, CHP’den Rıza Türmen, BDP’den Aysel Tuğluk ve Selahattin Demirtaş, gazeteci olarak Hasan Cemal, Cengiz Çandar, Serdar Akinan, Ahmet Şık, Nuray Mert, Diyarbakır İnsan Hakları Derneği'nden Raci Bilici ve Kocaeli Üniversitesi'nden Profesör Sevtap yokuş katıldılar.
‘Türk’ gazetecilerin, İsrail / MOSSAD mensubu konuşmacılar ile hemfikir olarak ‘Sıra Kürt Baharı'nda! ’ demeleri ilgi çekti..
İsrailli akademisyen Ofra Bengio, "Son yıllarda PKK bölgede güçlendi, İsrail’in geleceği için bu çok önemli.
Bu süreçte Kürtler bölgede stratejik bir rol kaptı ve İsrail’in buna desteği sürecektir" şeklinde konuştu..
Gazeteci Cengiz Çandar ise İsrail görüşlerine tam destek vererek "Kürt Baharı'nın zamanının geldiğini" savundu ve "Türkiye’nin terör örgütü PKK’yı tanımak zorunda kalacağını" belirtti"Türkiye, PKK’yı ve onun temsilcilerini tanımak zorunda kalacak.
Biz bunun için çalışacağız.
İsrailli dostum Ofra Bengio da bunun için çaba harcayacak"dedi.
Gazeteci Serdar Akinan da Kandil’e ve orada yerleşik terör örgütüne övgüler düzdü!
Kürt Konferansı sonuç bildirgesinde 2012 sonunda Türkiye’nin ‘demokratik’ ve ‘yeni bir anayasa’ya kavuşacağının altı çizildi.
Konferansta, Türk hükümetinin Suriye’deki savaşa yaklaşımının, Kürtlerin kazanımlarını yok sayma ve anti kürt eksen yaratmaya yönelik olduğuna değinildi.
Türkiye ve Suriye’deki diğer ‘taraf’ların, bir diyalog ortamının hazırlanmasında girişken olmaları gereğinin altı da çizildi!
Ve konferansta Türkiye hükümetinin Abdullah Öcalan ile ‘diyaloğunun’ ŞART olduğuna da değinildi.
Konferans ayrıca tüm ülkelere, PKK’nın Terör örgütü olarak listelenmesine son verilmesi çağrısı yaptı!
Türkiye’nin ‘BÖLÜNME’ konferansı düzenleyicileri arasında Nobel Barış Ödülü sahibi Güney Afrikalı Papaz Desmond Tutu, ve İranlı ‘muhalif’ Şirin Abadi, Avrupa Konseyi iyi niyet elçisi Bianca Jagger, Türkiye’den Yaşar Kemal, ve Vedat Türkali, ve Avrupa’dan ödüllü Leyla Zana ve Amerikalı yazar Naom Chomsky de bulunutyor.
Amerikan Kongresinden, İngiltere Almanya ve Hollanda istihbaratından ve Suriyeli Kürtlerden temsilcilerin katıldığı konferansta ‘bölünmeye’ en iştahlı konuşmaları yapanlar ‘Türkiyeli’ gazetecilerdi!