23 Kasım 2015 Pazartesi

GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK – ULUSAL EĞİTİM



“Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri eğitimin sınırı ne olursa olsun, ilk önce ve her şeyden önce Türkiye'nin bağımsızlığına, kendi benliğine milli geleneklerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek gereği öğretilmelidir.
Dünyada, uluslararası duruma göre böyle bir mücadelenin gerektirdiği manevi unsurlara sahip olmayan kişiler ve bu nitelikte kişilerden oluşan toplumlara hayat ve bağımsızlık yoktur.” 1922
“Efendiler ulusal eğitimin ne demek olduğunu bilmekte artık hiçbir türlü karışıklık kalmamalıdır. Bir de ulusal eğitim ilke olduktan sonra onun dilini, yöntemini, araçlarını da ulusal kılmak zorunluluğu tartışma götürmez.
Ulusal eğitim ile geliştirilip yükseltilmek istenilen genç kafaları bir yandan da paslandırıcı, uyuşturucu, düşsel gereksizliklerle doldurmaktan dikkatle kaçınmak gerekir.”
"Uygar uluslar önünde saygınlık kazanmak isteyen Türk ulusu, evlâtlarına vereceği eğitimi, mektep ve medrese namında birbirinden büsbütün başka iki çeşit kuruma teslim etmeye hâlâ katlanabilir miydi? Eğitim ve öğretimimi birleştirmedikçe aynı fikirde, aynı zihniyette bireylerden oluşan bir ulus yapmaya imkân aramak abesle iştigal olmaz mıydı?"
Mustafa Kemal 27 Ekim 1922’de Bursa’da öğretmenlere
“Bir toplumun hastalığı ne olabilir? Ulusu ulus yapan, ilerletip aydınlatan güçler vardır: düşünce güçleri ve toplumsal güçler.

Düşünceler anlamsız, mantıksız uydurmalarla dolu olursa, o düşünceler hastalıklıdır. Bunun gibi toplumsal yaşam akıl ve mantıktan yoksun, yararsız ve zararlı bir takım inançlar ve geleneklerle dolu olursa kötürüm olur.

Önce düşünce ve toplum güçlerinin kaynaklarını temizlemekle işe başlamak gereklidir. Ülkeyi, ulusu kurtarmak isteyenler için, yurt sevgisi, iyi niyet, özveri en zorunlu olan niteliklerdendir. Ama bir toplumu çağın gereklerine göre ilerletebilmek için, bu nitelikler yetmez: Bu niteliklerin yanında bilim ve teknik gereklidir.

Bilim ve teknik girişimleri için okul gereklidir. Okul adını hep birlikte saygıyla, ağırlayarak analım. Okul genç kafalara insanlığa saygıyı, ulus ve ülkeye sevgiyi, şerefi, bağımsızlığı öğretir... Bağımsızlık tehlikeye düştüğünde onu kurtarmak için izlenmesi uygun olan en iyi yolu belletir.

Ülke ve ulusu kurtarma ya çalışanların aynı zamanda mesleklerinde birer namuslu uzman ve birer bilgin olmaları gerekir. Bunu sağlayan okuldur...

Ulusu yetiştirmek için asıl olan okullarımızın üniversitelerimizin kurulmasında (bilim ve teknik ilkelerini kılavuz yapacağız). Ulusumuzun siyasal, toplumsal yaşamında düşünce eğitiminde de kılavuzumuz bilim ve teknik olacaktır... Okulun vereceği bilim ve teknik sayesindedir ki Türk ulusu, Türk sanatı, ekonomisi, Türk şiir ve edebiyatı, bütün güzel yaratımlarıyla gelişir.

Bir ulusun gerçek kuruluşu ancak böylece olur... Bence (eğitim) programımızın temel noktaları ikidir.

  1- Toplumsal yaşamımızın gereksinimlerine uyması

2- Çağın gereklerine uygun düşmesi.

Hiçbir mantıksal kanıta dayanmayan birtakım geleneklerin, inançların korunmasında direnen ulusların ilerlemesi çok güç olur, belki de hiç olmaz.

İlerlemede kayıtları, koşulları aşamayan uluslar yaşamı akla uygun ve işlemsel olarak gözlemleyemez. Yaşam felsefesini genişliğine gören ulusların egemenliği ve tutsaklığı altına girmeye mahkûmdur.”
Efendiler eğitim sözcüğü yalnız olarak kullanıldığı zaman herkes kendince amaçlanan bir anlayışa gider. Ayrıntıya girişilirse eğitimin hedefleri türlülenir. Örneğin dinsel eğitim, ulusal eğitim, uluslararası eğitim,... Bütün bu eğitimlerin hedefleri başkadır. Ben burada yalnız yeni Türk Cumhuriyeti’nin yeni kuşağa vereceği eğitimin ulusal eğitim olduğunu kesinlikle belirttikten sonra öbürleri üzerinde durmayacağım.
Ne yazık gerçek durum şudur ki yeryüzündeki üç yüz milyonu aşkın Müslüman yığınları şunun ya da bunun tutsaklık ve düşkünlük zincirleri altındadır. Aldıkları manevi eğitim ve ahlak onlara bu tutsaklık zincirlerini kırabilecek insanlık niteliğini vermemiştir, veremiyor. Çünkü eğitimlerini hedefi ulusal değildir.
Efendiler ulusal eğitimin ne demek olduğunu bilmekte artık hiçbir türlü karışıklık kalmamalıdır. Bir de ulusal eğitim ilke olduktan sonra onun dilini, yöntemini, araçlarını da ulusal kılmak zorunluluğu tartışma götürmez.
Ulusal eğitim ile geliştirilip yükseltilmek istenilen genç kafaları bir yandan da paslandırıcı, uyuşturucu, düşsel gereksizliklerle doldurmaktan dikkatle kaçınmak gerekir.
  Ömrünü medreselerde din bilimleri öğrenip öğretmekle geçiren bir kimse bir kitabın bir satırını (Kur’an’daki “vettini vezzeytuni...” cümlesini, Türkçe anlatabilmek için böyle bir gereksinim (yarım saat düşünmek) belirtirse ulus, ulusun üyeleri ne desin? Onun için efendiler, genç kuşağın kafasını yormadan, onun her şeyi alıp yutmaya açık levhaları gerçeğin izleriyle süslenmelidir”.
Sakarya Savaşı sırasında 16 Temmuz 1921’de,  Ankara’da toplanan ‘Eğitim Kongresi’ni açış konuşmasından
“Yüzyıllar süren derin bir yönetsel savsaklamanın devlet yapısında yol açtığı yaraları iyileştirmek için harcanacak emeklerin en büyüğünü hiç kuşkusuz eğitim ve ekin alanında göstermemiz gerekir...

Ancak geniş ve yeterli koşul ve araçlara sahip oluncaya değin geçecek savaş günlerinde bile yetkin bir dikkat ve özenle işlenip çizilmiş bir ulusal eğitim programı ortaya koymaya ve var olan eğitim örgütümüzü bugünden verimli bir etkinlikle çalıştıracak temelleri hazırlamaya bütün gücümüzle çalışmalıyız.

Şimdiye değin izlenen öğretim ve eğitim yöntemlerinin ulusumuzun gerileme tarihinde en önemli bir etken olduğu kanısındayım. Onun için bir ulusal eğitim programından söz ederken eski dönemin boş inançlarından ve doğal özelliklerimizle hiç de ilişki olmayan yabancı düşüncelerden, Doğudan ve Batıdan gelebilen her türlü etkilerden tümüyle uzak, ulusal ve tarihsel karakterimize uygun bir ekini anlatmak istiyorum. Çünkü ulusal dehamızın gelişimi ancak böyle bir ekinle sağlanabilir. Gelişi güzel bir yabancı ekini, şimdiye değin izlenen yabancı ekinlerin yıkıcı sonuçlarını yineleyebilir. Ekin (düşünsel yol, töre) ortamla ilişkilidir. O ortam ulusal karakteridir.

  Çocuklarımız ve gençlerimiz yetiştirilirken onlara özellikle varlığı ile hakkı ile birliği ile çatışan tüm yabancı öğelerle mücadele gereği ve ulusal düşünceleri her şeyi bir yana bırakarak her karşı düşünce önünde şiddetle ve özveriyle savunma zorunluluğu telkin edilmelidir. Yeni kuşağın bütün ruhsal güçlerine bu niteliklerin ve yeteneğin mal edilmesi önemlidir. Sürekli ve korkunç bir mücadele biçiminde beliren uluslararası yaşamın felsefesi, bağımsız ve mutlu kalmak isteyen her ulus için bu nitelikleri şiddetle istetmektedir”.
DERLEYEN: Mahmut ÖZYÜREK

TÜM ÖĞRETMENLERİMİZİN "ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜ” YÜREKTEN KUTLUYORUZ..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder