23 Temmuz 2016 Cumartesi

TARİKATIN İYİSİ, KÖTÜSÜ OLUR MU?





 “Generaller, Amiraller ve Nur Tarikatı” başlıklı yazımda, ordumuzun “Beyin Takımını” oluşturan kurmay subaylarımızın nasıl uzun ve çetin bir eğitim ve öğretimden geçtiklerini kısaca anlatmıştım.

Birkaç istisna dışında, general ve amirallerin tümü “Kurmay”dır.
Kurmay subaylarımızın tanımı şöyle verilmektedir:
“Ahlâk ve karakteri yüksek, inisiyatif ve yaratıcı güce sahip, doğru karara ulaşma ve verilen kararı en etkili şekilde uygulama yeteneği olan, çağı okuyabilen, muhakeme ve planlama becerisi gelişmiş, bilimsel düşünen akıllı, zeki ve Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı, Türkiye Cumhuriyetini iç ve dış düşmanlara karşı canı pahasına koruma ve kollamaya hazır askerlerimize Kurmay Subay denilir.”

15 Temmuz 2016 Cuma günü, darbe girişiminde bulunan Fethullahçı Terör Örgütü üyeleri arasında 118 general ve amiralin olduğunu kahredici bir şaşkınlık ve derin bir düş kırıklığıyla öğrenince şu soruları sormuştuk:
Nasıl olmuş da ordumuzun toplam 358 Atatürkçü general ve amiralinden 118’i Fethullahçı olmuştu?
Fethullahçı demek, Nur tarikatından olmak demekti.
Nur tarikatını eğitimsiz, Türkçeyi sonradan öğrenmiş, Arapça yazan TIMARHANELİK Kürt Said kurmuştu.
Nasıl olmuş da akıllı ve zeki 118 çağdaş general ve amiralimiz TIMARHANELİK Said Nursi’nin yazdığı, Risale-i Nur adını verilen deli saçması kitapçıklara inanmıştı?
Atatürkçü görüşü tam olarak benimsemiş olması gereken 118 general ve amiralimiz, Atatürk’ün şu sözlerini bilmiyorlar mıydı?
“Efendiler ve ey millet iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve mensuplar memleketi olamaz, en doğru, en gerçek tarikat uygarlık tarikatıdır.”
Cumhuriyet tarihimizi çok iyi okuyup öğrenerek yetişmiş olması gereken 118 general ve amiral, 30 Kasım 1927 tarihinde çıkarılan bir yasayla; tarikatların, tekke ve zaviyelerin kapatılmış olduğunu, birtakım dinsel unvanların kullanılmasının yasaklanmış olduğunu öğrenmemişler miydi?

Değerli Dostlar,

Bilimsel düşünmeyi öğrenmiş olması gereken 118 general ve amiral, Nur tarikatına gerçekten “dini inanç ve iman” ile mi bağlıydılar?
Eğer aralarındaki bağ, dini inanç ve iman değilse, 118 general ve amiralin Nur tarikatı ile arasındaki gerçek bağ neydi?

İşte bu soruları değerli okurlarıma sormuş, onların görüş ve yorumlarını beklediğimi bildirmiştim.

Değerli Dostlar,

Nur tarikatından olanlarla yani, Nurcularla yani, Nur Cemaati ile AKP iktidarının çok uzun bir süre birlikte oldukları herkesçe bilinen bir gerçektir.
Fakat uzun süren bir ortaklıktan sonra, Fethullahçı olarak adlandırılan Nurculara “Paralelci”, “Devlet İçindeki Paralel Yapı” damgası vurulup dışlanmış ve daha sonra Nurcular, Nur Cemaati, Fethullahçılar; “Fethullah Terör Örgütü” (FETO) olarak resmen ilan edilmiştir..
15 Temmuz 2016 Cuma günü darbe girişiminde bulunanlar da işte bu örgütün üyeleri yani, Paralelciler yani, Nur tarikatı üyeleridir.

Değerli Dostlar,

Peki, Türkiye’de Nur tarikatından başka tarikatlar yok mudur?
Türkiye’de başlıca şu tarikatlar bulunmaktadır:
Nakşibendi, Kadiri, Rufai, Nurcular, Halveti, Kubrevi, Süleymancılar, Mevlevi, Cerrahi, İskenderpaşa Cemaati, Melamiler, Işıkçılar, İhlasçılar, Hizbul Tahrir.
Bu tarikatlar içinde en yaygını, en ünlüsü Nakşibendî tarikatıdır.
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Eski Dekanı Prof. Dr. Zekeriya Beyaz bu konuda şu bilgiyi veriyor:
“Nakşîlik gizlidir. Kalp ile zikir yaparlar, zikirleri, toplantıları gizlidir.”
Bundan şunu anlamamız gerekiyor:
Nakşilik, tıpkı Masonluk gibi yarı gizli bir örgüttür.

Yarı gizli Nakşibendî tarikatı müritlerinden bugüne kadar Türkiye’de cumhurbaşkanları, başbakanlar, bakanlar, milletvekilleri, yüksek bürokratlar çıkmıştır. İşte bunlardan bazıları:

Turgut Özal (Cumhurbaşkanı), Recep Tayyip Erdoğan (Cumhurbaşkanı), Necmettin Erbakan (Başbakan), Ahmet Davutoğlu (Başbakan), Binali Yıldırım (Başbakan), Korkut Özal (Bakan), Ali Babacan (Bakan), Abdülkadir Aksu (Bakan), M. Ali Şahin (Bakan), Beşir Atalay (Bakan), Vecdi Gönül (Bakan), Ali Coşkun (Bakan).

Değerli Dostlar,

Soru sorma hakkını kullanıyorum.
Nur tarikatı kötü, Nakşibendî tarikatı iyi midir?
Nurcular devletin içine sızmış, daha sonra darbe girişiminde bulunan teröristler ise; devletin en üst kademelerine çıkmış Nakşibendîler el üstünde tutulması gereken yüce kişiler midir?
Nurcular “Paralel” ise, Nakşibendîler “Eşkenar” mıdır?

Değerli Dostlar,

Tarikatlar konusunu, “GELİN YÜZLEŞELİM” adlı kitabımda belgelere dayalı ayrıntılı olarak yazdım. Burada sadece çok önemli birkaç gerçeği dile getireceğim.

İslam dininde tarikatlara yer yoktur.
İslam’ın kutsal kitabı Kuran’da bölünüp parçalanma olarak nitelenen tarikatçılık reddedilir, tarikatçıların öbür dünyada şiddetle cezalandırılacağı bildirilir.

Laiklik temelinde kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti’nde tarikatlar kapatılmış, tarikatçılık yasaklanmıştır.

Prof. Dr. Zekeriya Beyaz bakın ne diyor:
“Günümüz tarikatları holdingleşmeyi ve siyasi makamlara tırmanmayı gaye edinmiştir. Bir tarikata girmek zengin olmanın yolu haline gelmiştir.”

Sözü daha fazla uzatmadan sonlandırıyorum.
Yalnız Fethullahçı Terör Örgütü yani, Nur tarikatı değil; Türkiye’deki tüm tarikatlar ABD’nin gizli istihbarat servisi CIA’nın denetimindedir. Tüm tarikat şeyhleri CIA ajanlarıyla “al takke ver külah” ilişkisi içindedir.

15 Temmuz 2016 günü darbe girişiminde bulunan Fethullaçılar da, darbeyi önleyenler de aynı merkezin emrinde yani, ABD’nin buyruğu altındadır.

Bu denklem bozulmadan Türkiye düzlüğe çıkamayacak, Türk milleti bağımsızlığına kavuşamayacaktır.

Yılmaz Dikbaş
23 Temmuz 2016, Cumartesi
dikbas@kalinka.com.tr
0532 233 31 52

22 Temmuz 2016 Cuma

Cumhuriyetin tüm kurumları ile birlikte lağvedilmesinin önü açılmıştır.




“Eğer Mahkeme, bu davayı reddederse “Nur Cemaati” müritlerinin amaç ve düşüncelerinin gerçekleştirilmesinin önünde hiçbir engel kalmayacaktır” (DAVA DİLEKÇESİNDEN)
Araştırmacı yazar Sn. Yılmaz DİKBAŞ’ın 21 Temmuz 2016 tarihli “GENERALLER, AMİRALLER VE NUR TARİKATI” başlıklı yazısından bir alıntı,
15 Temmuz 2016 Cuma akşamı ordu içindeki bir grubun darbe girişiminde bulunduğunu televizyon kanallarından öğrendik.
Bugün medya şu bilgiyi duyurdu:
“Fethullahçı Terör Örgütü’nün (FETO) darbe girişimiyle ilgili yurt genelinde 118 general ve amiral gözaltına alındı.”
Bu habere göre, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin toplam 358 general ve amiralinden 118’i darbe girişiminde bulunmuş.
Bu ne demektir biliyor musunuz?
Ordumuzdaki HER ÜÇ GENERAL VE AMİRALDEN BİRİ, FETHULLAHÇIYMIŞ!
Peki, Fethullah kim?
Yandaşları tarafından “Mehdi” olarak görülen Fethullah Gülen, Nur tarikatının başıdır.
Nur tarikatının kurucusu Said Nursi’dir.
Nur tarikatının müritlerine, yani öğrencilerine Nurcu denilmektedir.
Tekrar Generallerimize-Amirallerimize dönelim.
Ordumuzdaki HER ÜÇ GENERAL VE AMİRALDEN BİRİ, NURCUYMUŞ!”
T.C ISPARTA İLİ, İL GENEL MECLİSİ, 22. Dönem 06.12.2011 tarih 12/2–363 sayılı kararının “g” bendinde “Barla İlçemiz Ana yol kavşağına,”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ”sloganı yazılmasını kararlaştırılmıştı.

ADD Isparta Şubesi olarak “Bu kararın iptali istemi”ile, 29.03.2012 ISPARTA İDARE MAHKEMESİNE açtığımız dava, 20.11.2012 günü yapılan duruşma sonunda karara kalmıştı. Karar 18 Aralık 2012 günü tarafımıza tebliğ edildi.

Kararda;

“Bu durumda, yukarıda yer verilen Kanun hükmü ve ara karar cevabı ile dava dosyasında yer alan diğer bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesinden; düşünceleri ve eserleriyle toplumun büyük bir kesimi tarafından kabul gören ve "İslam Âlimi" olarak nitelendirilen şahsın isminin, hayatının önemli bir bölümünü geçirdiği Barla Kasabası'nın tanıtımı için kullanılacak sloganlarda yer almasına ilişkin kararın, kültür ve turizm ihtiyacının karşılanmasına yönelik hizmetlerden olduğunun kabulü gerektiğinden, anılan kararda herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığı gibi bu durumun yörenin inanç turizminin gelişmesine katkıda bulunacağı sonucuna ulaşılmıştır.”

“Açıklanan nedenlerle, davanın REDDINE...”
Şimdi Sn.Dikbaş’ın yazısına dönelim.

Sn. Dikbaş Peki, Fethullah kim? Diye soruyor ve yanıtlıyor,
“Yandaşları tarafından “Mehdi” olarak görülen Fethullah Gülen, Nur tarikatının başıdır.
Nur tarikatının kurucusu Said Nursi’dir.”
YANİ 15 TEMMUZ DARBECİLERİ ASLINDA NURCU, SAİD NURSİ’NİN TAKİPÇİLERİ..


Biz daha Aralık 2012’de bu davanın “yalnızca bir tabelanın asılıp asılmaması davası” olmadığını, Bu davanın “Türkiye Cumhuriyetinin temel değerlerine, kuruluşuna, kurucusuna, laik demokratik cumhuriyete ve cumhuriyet hukukuna karşı olduğu belgelerle sabit bir kimliğin ve adının itibarlılaştırılması davası” olduğunu, “Eğer Mahkeme, bu davayı reddederse “Nur Cemaati” müritlerinin amaç ve düşüncelerinin gerçekleştirilmesinin önünde hiçbir engelin kalmayacağını” ileri sürmüş ve bu kaygılarımızı belgelendirmiştik.
“Nur Cemaati” müritlerinin amaç ve düşüncelerinin gerçekleştirilmesinin önünde hiçbir engelin kalmayacağı” yönündeki öngörümüz 15 Temmuz 2016 da bir kez daha görülmüş oldu.
Bu davanın duruşmasının yapılmasına saatler kala yani 19.11 2012 saat 23.00 sularında, başında Mason Tansel Çölaşan’ın bulunduğu ADD Genel Merkez Yürütme Kurulu “ADD Isparta Şube Başkanlığı görevinden alındığımı, bu nedenle duruşmaya katılamayacağımı”  e-posta yolu ile bana iletti. Bununla da yetinilmedi, duruşmaya katılmamı engellemek üzere GYK üyesi provokatör Mehmet Pınar’ı Isparta’ya gönderdi.
Buna karşın biz duruşmaya Avukatımız A.Fuat Çetinkaya ile birlikte katıldık..  
Şimdi soralım,
1.    “Davanın REDDINE” ve Kürt Said’in  "İslam Âlimi"  olduğuna karar veren Mahkeme Heyeti hakkında bu gün bir işlem yapılacakmıdır?
2.    Bilinçli olarak duruşmaya katılmamı engellemeye yönelen, halen ADD Genel Başkanı olan Mason ve Mandacı Tansel Çölaşan, bu davayı niçin Danıştay’a götürmedi?
3.    Kendisi Emekli Danıştay Savcısı olan Mason Çölaşan’ın “Davanın REDDİ” kararı verilmesi yönünde Mahkeme  heyetine bir telkini olmuşmudur?
4.    Bu konuda derin bir kuşku içinde olduğumuzu belirtmek isteriz… Çünkü Mahkemeye sunduğumuz belgeler, deliller göz önüne alındığında “Davanın REDDİ” neredeyse olanaksız.. Mason Çölaşan’ın davayı Danıştay a taşımaması kuşkumuzu artırmaktadır..  22.Temmuz 2016
Mahmut ÖZYÜREK



Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 20.9.1965 gün ve E. 234/D-1 K. 313, Tebliğname:1-1078 Kararında :


“Said Nursi nur risalelerinde: Türkiye Cumhuriyeti'nin tamamen şeriat esaslarına ve islâmın siyasi prensiplerine göre teşekkül etmesi gerektiğini, hilafet ve saltanatın geri getirilmesi lazım geldiğini, devrim kanunlarının geçici olduğunu, Kuran dışında bir anayasaya ihtiyaç bulunmadığını, islamlığın düsturlarına uymayan devrimlerin meşru olmadığını mükerreren ve ısrarla yazıp telkin ve propaganda yapmakla beraber laik bir cumhuriyet rejimi kurduğu için Atatürk’e düşman kesilerek onu Ebusufyan ve Deccal'e benzetmek (tek gözlü deccal ya iman et, yahut bütün dünyanın maskarası olacaksın) diye ağır tecavüzlerde bulunmak suretiyle Türk Ceza Kanunu’nun 163. maddesini ihlâl eden suç işlediği” belirtilmektedir.

TCK 163 kaldırılmıştır. Anacak 'Yargıtay Ceza Genel Kurulu’ kararında belirtilen fiiler günümüzdeki Türk Ceza Kanununa göre yine suçtur.

Diğer taraftan :

[b]T.C. Anayasasının 174/7 “26 Teşrinisani 1934 tarihli ve 2590 sayılı Efendi, Bey, Paşa Gibi Lakap ve unvanların Kaldırıldığına Dair Kanunun1.Maddesi “ağa, hacı, hafız, hoca, molla, efendi, bey, beyefendi, paşa, hanım, hanımefendi ve hazretleri gibi lâkap ve unvanlar kaldırılmıştır.


ERKEK VE KADIN VATANDAŞLAR, KANUNUN KARŞISINDA VE RESMİ BELGELERDE YALNIZ ADLARI İLE ANILIRLAR” denilmesine, bu hususun dava dilekçemizde açıklıkla belirtilmesine karşın, Isparta İdare Mahkemesi, “toplum tarafından kabul gören şahıslar için unvan ya da lakap kullanılmasında herhangi sakınca bulunmadığından” gibi hukukla uzak yakın ilgisi olmayanların bile isyan edeceği bir kararın altına imza atmıştır. Hukuk Fakültesi'nde Anayasasının 174/7 maddesini böyle yorumlayan bir öğrenci yaşamı boyunca o fakülteden mezun olamaz.

Isparta İdare Mahkemesi, bu dava ile ilgili kararını yalnızca: “Diyanet işleri Başkanlığı'nın en yüksek danışma ve karar organı olan Din İşleri Yüksek Kurulu'nca verilen 10.07.2012 kayıt günlü” yazısını temel alarak verdiği anlaşılmaktadır.

Biz Mahkemeye, “Diyanet İşleri Başkanlığı, Din İşleri Yüksek Kurulu 1964 yılında yayımladığı [b]“NURCULUK HAKKINDA” adlı kitapçığını ek belge olarak sunmuştuk.[/b](Bu belgeye dileyen Diyanet işleri Başkanlığı web sitesinden ulaşabilir).

1964 yılında “Din İşleri Yüksek Kurulu “Said Nursi"nin Risale-i Nur eserlerinin ve Nurculuğun, İslam"a aykırı ve zararlı olduğunu, Nurculuğun milli ve dini birliği parçalayan zümrecilik olduğu”nu tespit ve ilan etmektedir.

1964 tarihinden bu yana ne değişti?

Dinimizin temeli olan Kur an mı değişti?


Yoksa Din İşleri Yüksek Kurulu, Said -i Kürdi'nin yoluna mı girdi? Çünkü; Said-i Kürdi; Risalelerinin Müslümanların kutsal kitabı Kuran’dan üstün gördüğünü açıkça göstermektedir. Risale-i Nur adeta zamanın Kuran-ı'dır iddiasındadır.

Sonuç olarak, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AİHM’in türban kararından sonra, “Onlar ne anlar, ulemaya sormak lâzım” demişti.

Anlaşılan, Isparta İdare Mahkemesi de Başbakanın sözü doğrultusunda karar verdi “Atatürkçü Düşünce Derneği ne anlar, ulemaya( Din işleri Yüksek Kuruluna) sormak lazım” dedi.

Ulemanın Kararını da bize “tebliğ” etti!..

Isparta İdare Mahkemesi; Türkiyede işlenen “Hukuk katliamına” bir yenisini eklemiştir!..

Bu kararda, “laik hukukun” değil, Şer-i hukukun hükümleri uygulanmıştır!..

Bu Karar; Yürürlükte olan Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının tümden yok sayılmasıdır!..

Bu karar; “Deccal'e siyaset vasıtasıyla galip gelinmez” diyen Kürt Said-in, Anayasa ve evrensel hukuk kuralları yok sayılarak koruma altına alındığının göstergesi, yargıya egemen olduğunun açık kanıtıdır!..

Bu karar; Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yedi Düvel’e” meydan okuyarak, dünyaya örnek bir "Kurtuluş Savaş'ı" ardından yapılan görkemli devrimlerle kazanıp kurduğu Türkiye Cumhuriyetini, ret ve inkâr eden bir karardır.

Bu Kararla; yalnız Isparta değil,

Menemen’e: “DERVİŞ MEHMET’İN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ”

Elazığ-Palu ilçesine “ŞEYH SAİD’İN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ”

Balıkesir’e “ANZAVUR AHMET İN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ”

Tunceli’ye “SEYYİD RIZA HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ”

Sivas’a “KIYAM'IN YAPILDIĞI TOPRAKLARDASINIZ” vb. sloganlarının yazılmasının” yanı sıra, Ege bölgesinde hemen tüm illerimizin ve ilçelerimizin girişine:

“HELEN UYGARLIĞININ KURULUP YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ”

Başta İstanbul olmak üzere tüm Trakya topraklarındaki yerleşim yerlerine: “BİZANS(DOĞU ROMA) UYGARLIĞININ KURULUP YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” sloganlarının asılmasının yasal dayanağı verilmiştir.

Bu Kararla Atatürk Cumhuriyetinin tüm kurumlarının hukuksal güvenceleri ortadan kaldırılmış, Cumhuriyetin tüm kurumları ile birlikte lağvedilmesinin önü açılmıştır.

Mahmut ÖZYÜREK

EK -1 ISPARTA İDARE MAHKEMESİ KARARI

T.C.
ISPARTA
İDARE MAHKEMESİ


ESAS NO : 2012/394
KARAR NO: 2012/1098

DAVACI :ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ ISPARTA ŞUBESİ
ADINA MAHMUT ÖZYÜREK
VEKİLİ :AV. ALİ KUTLAY ALPUĞAN
Adakale Sokak No:25/46 Merkezi ANKARA

DAVALI ISPARTA VALİLİĞİ
VEKİLİ :AV. ABDULLAH ÇELIK
İl özel İdaresi Merkez/ISPARTA


Davanın ÖZETI : Isparta ili Eğirdir İlçesi Barla Kasabası ana yol kavşağına "Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Yaşadığı Topraklardasınız" sloganının yazılması ve daha sonra bu sloganın "Bediüzzaman Said Nursi'nin Yaşadığı Topraklardasınız" olarak düzeltilmesine ilişkin Isparta il Genel Meclisi'nin 06.12.2011 tarih ve 12/2-363 sayılı kararının; "hazretleri" ibaresinin Anayasa'nın 174/7 maddesine aykırılık oluşturduğu, "Said Nursi" adlı kişinin Türk Cumhuriyeti karşıtı olduğu bu nedenle Türk topraklarında bir yere adının verilmesinin kabul edilemeyeceği, halkı kendi arasında düşmanlığa, kin beslemeye alenen tahrik edebilecek nitelikte olduğundan Türk Ceza Kanunu'na aykırılık oluşturduğu iddialarıyla iptali istenilmektedir.

SAVUNMANIN ÖZETİ :

Yörenin inanç turizminin gelişmesine yönelik olarak alınan bir karar olduğu, "hazretleri" ibaresinin daha sonra alınan bir kararla sloganda çıkarıldığı, ilgili mevzuat hükümlerine uygun olarak yetkili oldukları bir konuda alınan bir karar olduğu ileri sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.

TÜRK MİLLETI ADINA

Karar veren Isparta İdare Mahkemesi'nce önceden belirlenip taraflara tebliğ edilen 20.11.2012 gününde saat:1O:00'da duruşma açıldı. Davacı ve davacı vekili Av. Ali Fuat ÇETİNKAYA, davalı idareyi temsilen Av. Abdullah ÇELİK'in geldikleri görüldü. Gelen taraflara usulüne göre söz verilerek duruşma tamamlandı. Dava dosyası incelenerek işin gereği görüşüldü;

Dava, Isparta İli Eğirdir İlçesi Barla Kasabası ana yol kavşağına "Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Yaşadığı Topraklardasınız" sloganının yazılması ve daha sonra bu sloganın "Bediüzzaman Said Nursi’nin Yaşadığı Topraklardasınız" olarak düzeltilmesine ilişkin Isparta İl Genel Meclisi'nin 06.12.2011 tarih ve 12/2-363 sayılı kararının iptali istemiyle açılmıştır.

5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu'nun "İl Özel idaresinin Görev ve Sorumlulukları" başlıklı 6/a maddesinde; il Özel idaresi mahalli müşterek nitelikte olmak şartıyla, sağlık, gençlik ve spor, tarım, sanayi ve ticaret Belediye il sınırı olan Büyükşehir Belediyeleri hariç ilin turizm, sosyal hizmet ve yardımlar yoksullara mikro kredi verilmesi, çocuk yuvaları ve


T.C.
ISPARTA
İDARE MAHKEMESİ

ESAS NO : 2012/394
KARAR NO:2012/1098

yetiştirme yurtlan; ilk ve orta öğretim kurumlarının arsa temini, binaların yapım, bakım ve onarımı ile diğer ihtiyaçlarının karşı1anmasına ilişkin hizmetleri il sınırları içinde yapmakla görevli ve yetkili olduğu belirtilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden; Isparta İl Genel Meclisi tarafından Isparta İlinin ulusal düzeyde tanıtımının sağlanmasının amaçlandığı bu amaç doğrultusunda alınan 06.12.2011 tarih ve 12/2-363 sayılı kararla Keçiborlu! Gümüşgün, Isparta! Eğirdir yol güzergâhında o yöreyi tanıtıcı, dikkat çekici sloganların billboardlara yazılmasının kararlaştırıldığı. Anılan kararın (g) maddesinde Isparta ili, Eğirdir İlçesi, Barla Kasabası anayol kavşağına "Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Yaşadığı Topraklardasınız" sloganının yazılması, daha sonra Meclislin 05.04.2012 tarihli kararıyla bu sloganın "Bediüzzaman Said Nursi’nin Yaşadığı Topraklardasınız " olarak düzeltilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle bakılmakla olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Mahkememizin "Said Nursi'nin kim olduğu, İslam tarihindeki yeri, eserlerinin neler olduğu, Isparta İli ve Barla Kasabası açısından nasıl bir öneme sahip olduğu, hayatı ve eserleri değerlendirildiğinde İslam inancı bağlamında "İslam âlimi" olarak kabul görüp görmediğinin" sorulmasına ilişkin 04.1O.06. 2012 tarihli ara kararına Diyanet işleri Başkanlığı'nın en yüksek danışma ve karar organı olan Din İşleri Yüksek Kurulu'nca verilen 10.07.2012 kayıt günlü cevapta özetle;

Said Nursi'nin 1878-1960 yılları arasında yaşadığı, yaşadığı dönemin siyasi ve konjoktürel şartlarına bağlı olarak kimi zaman tutuklandığı, sonrasında beraat ettiği, kimi zaman sürgüne gönderildiği, ardından serbest bırakıldığı, düşüncelerini "Risale-i Nur" adını verdiği eserlerinde ortaya koyduğu, İslâm inançlarının temellendirilmesine yönelik açıklamalardan oluşan bu eserlerin din ilimleriyle fen ilimlerine ait verilerin birbirini desteklediği anlayışı üzerine kurulduğu ve yerli ve yabancı araştırmacılar tarafından bir tür "Kur'an tefsiri" olarak, anıldığı, genel olarak İslam âlimlerince tenkite tabi tutulmayıp İslam inançları bağlamında "İslam Âlimi" il olarak değerlendirildiği, dini konularda eser kaleme alan bir müellif olarak kalmayıp ilgilendiği ve yetiştirdiği öğrencileriyle bir hareket oluşturduğu, 1926 yılından itibaren hayatının yaklaşık sekiz yıllık bölümünü Isparta iline bağlı Barla Kasabasında geçirdiği, düşüncelerini ortaya koyduğu Risale-i Nur adındaki eserlerinin bir bölümünü burada yazdığı ve "Barla Lahikası" adıyla kitaplaştırdığı belirtilmiştir.

Bu durumda, yukarıda yer verilen Kanun hükmü ve ara karar cevabı ile dava dosyasında yer alan diğer bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesinden; düşünceleri ve eserleriyle toplumun büyük bir kesimi tarafından kabul gören ve "İslam Âlimi "olarak nitelendirilen şahsın isminin, hayatının önemli bir bölümünü geçirdiği Barla Kasabası'nın tanıtımı için kullanılacak sloganlarda yer almasına ilişkin kararın, kültür ve turizm ihtiyacının karşılanmasına yönelik hizmetlerden olduğunun kabulü gerektiğinden anılan kararda herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığı[/b] gibi bu durumun yörenin inanç turizminin gelişmesine katkıda bulunacağı sonucuna ulaşılmıştır.

Öte yandan, davacının "Bediüzzaman, Nursi" gibi unvan ve lakapların kullanılamayacağı yönündeki iddiasını; unvanların bir kimsenin işi, mesleği veya toplum içindeki durumu ile ilgili olarak kullanılan ad, san, şahıs adlarıyla bir arada kullanılarak

T.C.
ISPARTA
İDARE MAHKEMESİ

ESAS NO : 2012/394
KARAR NO:2012/1098

şahsın ailedeki veya toplumdaki mevkiini gösteren bir ad şeklinde tanımlanması karşısında tanınan ve toplum tarafından kabul gören şahıslar için unvan ya da lakap kullanılmasında herhangi sakınca bulunmadığından yerinde görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, davanın REDDINE, aşağıda dökümü yapılan yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına, Avukatlık Asgari ücret Tarifesi uyarınca belirlenen 1.200,00 TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine, artan posta Avansının kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine, kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren (30) gün içerisinde Danıştay’a temyiz yolu açık olmak Üzere, 20.11.2012 Tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Başkan                        Üye                           Üye
HASAN UZUNOVA             ZAFER ŞEKER      HÜSNİYE KÖMÜRCÜ
38008 101755 138938

YARGILAMA GİDERİ
Başvuru Harcı: 21,15 TL
Karar Harcı 21,15 TL
Vekâlet Harcı 3,30 TL
YD Harcı 34,80 TL
YD İtiraz Harcı: 57,50 TL
Posta Gideri 111,50 TL
TOPLAM 249,40 TL

***
EK-2 İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA
ISPARTA


Yürütmenin Durdurulması ve iptali istemlidir

DAVACI: Atatürkçü Düşünce Derneği Isparta Şubesi Adına: Mahmut ÖZYÜREK - ADD Isparta Şube Başkanı
DAVALI : ISPARTA VALİLİĞİ
D.KONUSU :T.C ISPARTA İLİ İL GENEL MECLİSİ, 22. Dönem 06.12.2011 tarih 12/2–363 sayılı kararının g-bendi, “Barla İlçemiz Ana yol kavşağına,”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” sloganı yazılmasının Yürütmesinin durdurulması ve iptali istemidir.


AÇIKLAMALAR :

1-) T.C ISPARTA İLİ, İL GENEL MECLİSİ, 22. Dönem 06.12.2011 tarih 12/2–363 sayılı kararının “g” bendinde “Barla İlçemiz Ana yol kavşağına,”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” sloganı yazılmasını, 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanununun 6. Maddesi (a) fıkrası gereğince İl Genel Meclisinin 06.12.2011 tarihli 2. birleşiminde oybirliği ile kararlaştırmıştır.(Ek–1: İl Genel Meclisi Karar Örneği)

Söz konusu karardan 15 Mart 2012 tarihinde İl Genel Meclisi Üyelerinden biri ile yaptığımız özel görüşme sırasında haberdar olduk.

Bunun üzerine 23.03.2012 tarih ve 2012/34 sayılı yazımızla, Isparta Valiliğine “Böyle bir kararın olup olmadığını, varsa bu konuda şubemize bilgi verilmesini” yazılı dilekçe ile istedik. (Ek–2)
Sn. Vali Memduh OĞUZ, aynı gün saat 17.00 sularında Şube Başkanımız Mahmut Özyürek’i telefonla arayarak, “Dilekçenize yazılı cevap veremem, İl Genel Meclisi Kararları kamuya açıktır. Dilerseniz biz talimat veririz, bir suretini alabilirsiniz, ya da biz gönderelim” dedi.

Saat 17.30 sularında Valilik görevlisi ile sözü edilen karar, kapalı zarf içinde, “23.03.2012 tarih, B.05.4.VLK.0.32.04.01/492 sayılı “Dilekçeniz” konulu TUTANAK’la “tarafımıza imza karşılığı teslim edilmiştir.
(Ek-3)

2-) Söz konusu kararın “g” bendinde “Barla İlçemiz Ana yol kavşağına,”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” sloganı yazılmasını,………… 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanununun 6. Maddesi (a) fıkrası gereğince İl Genel Meclisinin 06.12.2011 tarihli 2. birleşiminde oybirliği ile kararlaştırmıştır” ifadelerinin yer aldığını gördük.

3-) Türkiye Cumhuriyeti Isparta İli Barla Kasabası yol kavşağına yazılması kararlaştırılan sloganda adı geçen BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ KİMDİR?

Asıl adı Nüfusundaki yazılımıyla Said Okur’dur. 1878’de doğmuş.
1908’de İstanbul’da haftada iki gün yayınlanan “Şark ve Kürdistan Gazetesi'nde” Said-i Kürdi adıyla yazmaya başlamış. (30 yaşında) 1909’da (31 yaşında) İki Mekteb-i Musîbetin Şahâdetnâmesi’ni yazmıştır. Said; 1918’de Neşr-i Maarif Cemiyetinin (Kürt Teali Cemiyetinin yan kuruluşu) kurucu üyeleri arasında yer almıştır. Isparta'daki sürgünden memleketine dönen Said-i Kürdi yine İngilizlerin işgal planına uygun olarak Doğu'da ve güneydoğuda İngiliz hükümeti destekli bir Kürdistan kurulması amacıyla "Kürt Teali Cemiyeti" kurucuları arasında yerini aldı.(Kaynak: Marmara brifingi, 1971)

a) Kurtuluş savaşında İngilizlerle işbirliği yapan, İtilaf Devletlerinden aldığı silah, para ve malzeme ile 30 u aşkın isyanın çıkmasını örgütleyen “Kürdistan Teali Cemiyetinin 3. Azasıdır. (1-Seyyid Abdülkadir……..sayfa 70.

2-Said-i Nursi….sayfa 73, 3-Dr. Abdullah Cevdet.. .sayfa 83)

b) Saidi Nursi’nin 1327 ( 1909 ) yılında, İstanbul'da Vezir hanındaki İkbal-i Millet matbaasında basılmış "İki Mekteb-i Musîbetin Şahâdetnâmesi Yahut Divan-i Harb-i Örfî ve Saîd-i Kürd-î" adlı eserinde açıkça Kürtçülük yapmakta ve Kürtleri uyanmaya ve Kürt milliyetçiliği etrafında birleşmeye davet etmektedir. Yukarıda bahsettiğimiz kitapta Saidi Nursi aynen şöyle demektedir. "Soydaşlarıma (Ebnâ-i cinsime) burada birkaç söz söylemezsem, bence bahis eksik (nâtamam) kalır. Ey Asurîler ve Keyânîlerin cihangirlik zamanında, onların öncüleri (pişdar) ve kahraman askerleri olan Arslan Kürtler! Beş yüz yıldır yattınız, yeter artık, uyanınız, sabahtır. Yoksa vahşet ve gaflet sizi vahşet sahrasında yağma edecektir."

c) "Süphân ve Ağrı dağları gibi geleceğin yüksek dağlarının doruğunda ayağa kalkmış, nefse esir olmayı yasak etmiş ve başkasına tecavüzü câiz görmeyerek şeriâte dayanmış olan, hürriyet sultânı, yüksek sesle sizin gibi mâzinin en derin derelerinde gâfil ve dağınık bir kavme, cehâlet ve yoksulluğa hücûm için, fen, sanat ve silâh başına, ileri arş."

d) Kısacası Saîdi Nûrsî Kürdî’nin gerçek niyeti, Türklerin bölgede egemen olmalarını istemeyen İngilizlerin istekleriyle birebir örtüşmektedir. Gerçek gayesi, geri kalmış Kürtleri kalındırmak/bilinçlendirmek olsa idi, “fen ve sanat başına” demekle yetinirdi. Ancak "SİLÂH BAŞINA" diyebilecek kadar pervasızdır.

e) Kürt Sait risalelerinde Ye'cüc Me'cüc denen ve dünyayı yok edecek olan korkunç yaratıkların Özbek, Tatar ve Kırgız gibi Türk boyları olduğunu söylemekte ve soydaşlarımızı "akvâm-ı vahşiyye" (yani vahşi kavimler) olarak tabir etmektedir.

f) "Birinci Dünya Savaşı’nda bizimle savaşmış da olsa, bir Hristiyan ölmüşse şehit sayılır, ahirette mükâfatı vardır." (Kastamonu Lahikasi,s.45).

Mehmet Akif, Çanakkale'de üzerimize gelen orduları, "Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela" diyerek lanetler. Havada uçan kol, bacak ve gövdelerin meydana çıkardığı dehşet verici tabloyu gözyaşları içinde anlatır şiirlerinde... Said’i Nursi ise: bu canavarlıkları yapan Hristiyanların "Rahmeti İlahiye'nin hazinesinden ne kadar büyük mükâfatlar alacaklarına" dair risaleler yayınlamakla meşguldür.


h)[b]"Özgür bir Kürdistan tohumunu ekiyorum. Onu geliştirip büyütün" diyen Said Nursi,[/b] Cumhuriyet’in ilanından sonra da devam eden Kürtlerin isyanlarına katılır. “Biraderi azamım” dediği Şeyh Sait’in isyanına katıldığından dolayı yeniden sürgüne gönderilir. Onun biraderinin, “Bir Türk öldürmek yetmiş gâvur öldürmekten daha üstündür” sözü Said-i Nursi’nin düşünce yapısını dolaylı yoldan bize gösterir.

I) 1960'da Said-i Kürdi, Şeyh Sait'in torunlarına şunları söylemiştir: "Kardeşim Şeyh Sait kıyama başladığı zaman Van'da mağarada idim. Kendisine bir mektup yolladım, mektubun cevabını alamadan duydum ki kardeşim Şeyh Sait yakalanmıştır. Düşündüm ki mağaradan çıksam bile bir faydam olamazdı. Sonra beni mağaradan yakalayıp sürgüne gönderdiler. Altı yıl süre ile dizlerime vurarak esef çekip memleketimizde fiili olarak yapılan mukaddes cihattan mahrum kaldım."

Şualar"ında 10 maddelik olan bir bahsin 9 ve10. Maddelerinde bazı mülahazalarda noksanlaştırmaya gidildiğini, oysaki elyazması nüshasındaki 10 maddede Bediüzzaman"ın “Şeyh Said ve rüfekası hakiki şehitlerdir” demektedir.

4-SAİD NURSİ ATATÜRK HAKKINDA İSE;

a. “Ben bir manevi âlemde, İslam Deccal ini gördüm. Yalnız bir tek gözünde teshirce bir manyetizma gözümle müşahede ettim ve onu bütün bir münkir bildim. İşte bu inkârı mutlaktan çıkan bir cüret ve cesaretle mukaddesata hücum eder.(...) Fakat kahraman ve mücahit ordunun ve dindar milletin ruhundaki nur–u iman ve Kuran ışığıyla hakikat–i hal–i göreceği ve o kumandanın çok dehşetli tahribatını tamire çalışacağı rivayetlerden anlaşılıyor.” (Şualar458–459,Siracun Nur 247)

Saidi Nursi, başlangıçta şifreli olarak işaret ettiği Deccal ’in kim olduğunu daha sonra şöyle anlatıyor:

“Ölmüş gitmiş dünyadan ve hükümetten alakası kesilmiş bir adam hakkında otuz sene evvel bir Hadis–i Şerif’in ihbarıyla Kur’an’a zararlı bir adam çıkacak demiştim. Sonra Mustafa Kemal’in o adam olduğunu zaman gösterdi." (Emirdağ Lahikası I/278,Yirmiyedinci mektuptan Sabık Reis–i Cumhur’a ve üç makama gönderilen istida)

Saidi Nursi, Mustafa Kemal’e yönelik Deccal suçlamasında daha da ileri giderek şunları yazar:

“...Lozan Muahedesinde söz veren ve pek şiddetli ve dehşetli hücumlarına rağmen hiçbir hakiki Müslüman Türk’ü Protestan yapamayan ve Millet–i İslam için pek zararlı olduğunu ef’aliyle ispat eden ve Hadis– Şerif’in haber verdiği o müthiş şahıs kendisi olduğunu(yani Deccal, y.n) hayat ve mematiyle gösteren Mustafa Kemal’e bir mahrem eserde ‘din yıkıcı Süfyan’ dediğimizi (...)” (Emirdağ Lahikası I,50–51;Yirmiyedinci Mektuptan Mahkeme–i Kübra’ya Şekva ve Müdafaatın Bir Haşiyesi olan Parçanın Hülasasıdır, Ayrıca Müdafaalar, 226–227)

b. İngiliz Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın Bağdat’tan yazılan gizli raporunda, Kürtleri, Türklere karşı kışkırtarak ayaklandırmak amacıyla kurulmuş olan Kürdistan Teali Cemiyeti’nin kurucuları arasında Said-i Kürdi (Nursi)’nin de adı vardır.


Bu cemiyetin düzenlediği Koçgiri Ayaklanması ulusalcı güçleri bir hayli uğraştırmıştır.

“…Küre–i Arz’ın şimdiki en büyük devleti Amerika’nın bütün kuvvetiyle din hakikatlerine taraftar çıkması ve İslamiyet’le Asya ve Afrika’nın saadet ve sükûnet ve müsalaha bulacağına (barış bulacağına) karar vermesi ve yeni doğan İslam devletlerini okşaması ve teşvik etmesi ve onlarla ittifaka çalışması, kırk beş sene evvel olan müddeayı isbat ediyor, kuvvetli şahit olur. ”

Saidi Nursi, bu sözlerinde: “Dünyanın şu anki en büyük devleti Amerika’nın bütün kuvvetiyle dini hakikatlere sahip çıktığını, Amerika’nın, Asya ve Afrika’da İslamiyet’le beraber huzur ve saadet geleceğine karar verdiğini, Amerika’nın yeni doğan İslam devletlerini okşadığını ve onlarla ittifak ettiğini” bütün dünyaya ilân ediyor.

Saidi Nursi’ye göre bütün “Müslümanları okşayan Hristiyan Amerika, dünyanın en büyük devleti olarak aynı zamanda baş otorite idi. “

c. ["saltanat-ı hilâfeti" mahveden bir Deccal” , "şimal tarafında zuhur" eden bir Büyük Deccal de vardır. ,"o insafsız , o çok kusurlu adam" . "Ayasofya Camisini puthaneye, Meşîhat Dairesini (Osmanlı Diyanet Dairesi) kızların lisesine çeviren adamı sevmemek suç olması imkânı var mı" "günahkârlar", "seyyiesiz", "Süfyan", "Nefreti âmmeye lâyık adam", "Deccal", "İslam’ın en büyük fitne-i diniyelerinden”, “Türkiye'nin siyasi rejimi Nur Saadetini söndürmeye çalışmaktadır.” “Kemalistler seviyesiz, anarşist kimselerdir.” (Said Nursi, Münazarat. s. 17) ve benzeri çok sayıda hakaret içeren sözler söylemiştir.

d. Oysa Saidi Nursi’nin Deccal dediği Atatürk, kurtuluş ve kuruluşumuzun mimarı idi. İzmir Amerikan Koleji’nde Misyoner faaliyette bulunuluyor diye bu okulu tamamen kapatmış, hayatta iken Bab–ı Ali’nin “Misyonerle Mücadele Teşkilatı” kurmasına destek vermiş, 3 Ocak 1922’de Meclis Başkanı iken yayınladığı bir muhtırada, İçişleri Bakanlığı’na çok sert çıkışarak, Amerikalıların Anadolu’da “Öksüzler Yurdu” altındaki yapılanma isteklerinin tamamen Hıristiyanlığı yaymak amacı taşıdığını vurgulayarak “bu talebin derhal reddedilmesini” istemişti.

e. Said Nursi ise risalelerinde “Müslüman İsevi”,“Cihan Harbinde ölen Hıristiyanlar şehittir”, “Ermenilere valilik kaymakamlık görevi verilsin, Hıristiyanlara , “Müslüman olmak için dininizi tamamen terk etmeye gerek yok” şeklinde “İslami olmayan” fetvalar da vermiştir.

Daha da ileri giderek risalelerinde nurculara “misyonerlerle ittifak edin"!” çağrısında bulunuyordu.

f. Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliğini açıkça hedef alan, laiklik karşıtı olduğu mahkeme kararları ile tescilli, azılı bir Türk düşmanı! olan, Kürtçülükte, Türk askerini, polisini ve masum bebekleri öldüren/öldürten Abdullah Öcalan'dan hiçbir farkı olmayan, Türk milli kültürüne, devletine, rejimine ve Türklüğe düşman, Türkçemizin katili olan birinin Cumhuriyet topraklarında bir yere adının verilmesi açıklanamaz bir çelişki ve inkârdır.

HUKUKİ NEDENLER:

A. Demokratik bir hukuk devletinde, toplumsal barış ve düzenin sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi, farklı sosyal sınıf, ırk, din, mezhep ve bölgelere mensup insanların, güven ve barış içinde yaşayabilmeleri ile mümkündür. Bu nedenledir ki hukuk sistemleri kamu düzenini bozacak, düşmanlık veya kin duygusu oluşturacak tahriklere izin vermemiş, toplumun çeşitli katman, kesim ve grupları arasında, çatışmalara, kin ve düşmanlığa dönüşebilecek davranışları, ceza yaptırımına bağlamıştır.

B. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının “Başlangıç” kısmında, (Değişik: 3.10.2001-4709/1 md.) “Hiçbir faaliyetin Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı;”

C. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 14. Maddesinde- (Değişik: 3.10.2001-4709/3 md.) “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz”

D. T.C. Anayasasının 174/7 “26 Teşrinisani 1934 tarihli ve 2590sayılı Efendi, Bey, Paşa Gibi Lakap ve Unvanların Kaldırıldığına Dair Kanunun1.Maddesi “ağa, hacı, hafız, hoca, molla, efendi, bey, beyefendi, paşa, hanım, hanımefendi ve hazretleri gibi lakap ve unvanlar kaldırılmıştır. erkek ve kadın vatandaşlar, kanunun karşısında ve resmi belgelerde yalnız adlariyle anılırlar” demektedir. Anayasamızın bu hükmü yürürlüktedir. “Anayasamızın başlangıcında ise Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı;” amir hükmü yer almaktadır. Isparta İli İl Genel Meclisinin Anayasa ve yasalarla düzenlenen “hukuk düzeni dışına çıkamayacağı” açıktır. İl Genel Meclisinin aldığı kararda ,”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” sloganında “HAZRETLERİNİN” ibaresi Anayasamızın 174/7 maddesine açıkça aykırılık oluşturmaktadır.

E. Türk Ceza Kanunun 216. Maddesinde;
(1) "Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."

(2) "Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

F. TCK’nin 125. Maddesinde “bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi gerekir”

G. “TCK’nin 312. maddesinde değişiklik yapılmasını öngören 4744 sayılı Kanunun 2. maddesinin Madde 312 - (Değişik: 2370 - 7.1.1981) “Kanunun cürüm saydığı bir fiili açıkça öven veya iyi gördüğünü söyleyen veya halkı kanuna itaatsizliğe tahrik eden kimse altı aydan iki yıla kadar hapis ve iki bin liradan on bin liraya kadar ağır para cezasına mahkûm olur. Halkı; sınıf, irk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik eden kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis ve üç bin liradan on ikibin liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır. Bu tahrik umumun emniyeti için tehlikeli olabilecek bir şekilde yapıldığı takdirde faile verilecek ceza üçte birden yarıya kadar arttırılır” hükümleri yer almaktadır.

H. "Çağdaş uygar toplum çoğulcudur. Bunun anlamı, toplumun, değişik din, mezhep, ırk, sosyal sınıf, bölge farklılığı, siyasal görüşler, idealler, toplum insanlarına hizmet bakımından farklı yollar, metotlar, değişik zihniyetler taşıyan insanlardan oluştuğudur. Böyle bir toplum yapısında demokratik ilke, farklılıklar içerisinde bütünleşmeyi sürdürerek birlikte, barış içerisinde yaşamayı zorunlu kılar; sosyal yapıyı oluşturan yapısal unsurlar birbirleriyle ahenkli bir bütün oluşturmakta devam etmelidir. Bütünleşme derecesi ne derecede yüksek olursa, demokratik özgürlükler de toplumda aynı oranda geniş olarak kullanılabilir. O halde kişilerin, maddenin(TCK/312) saydığı farklılıkları esas alarak düşmanlığa, kin beslemeye alenen tahrik edilmelerinin ortaya çıkaracağı tehlikeye karşı hukuk sisteminin savunma araçları getirmesi gerekli ve zorunludur. Hele toplum yapısı, geniş bir mozaik biçiminde olan ülkeler yönünden bu zorunluluk daha da önemlidir"

Giriş kısmında(Açıklamalar) Said Nursi’nin kendi sözlerinden yaptığımız alıntılar dikkatle incelenirse :

... Arslan Kürtler! Beş yüz yıldır yattınız, yeter artık, uyanınız, sabahtır….”, “…….silâh başına, ileri arş…….”,"Özgür bir Kürdistan tohumunu ekiyorum. Onu geliştirip büyütün", “Şeyh Said ve rüfekası hakiki şehitlerdir” vb. yazı ve sözlerle anayasamızın başlangıcında “korunma göremeyeceği” belirtilen, yine TC Anayasasının 14. maddesinde “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.” Hükümlerini açıkça ihlal ettiğini,

İ. Yine TCK’nın 125,- 216,- 312. Maddelerinin ihlal edildiğini,
J. Halen yürürlükte olan 25.07.1951 tarih ve 5816 sayılı “Atatürk’ü Koruma Kanunu’nda, “Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret eden veya söven kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” hükmünün açıkça çiğnendiği ortadadır.

Bu açık ve kesin Anayasa ve yasa ihlalleri orta da iken, “T.C ISPARTA İLİ, İL GENEL MECLİSİ, 22. Dönem 06.12.2011 tarih 12/2-363 sayılı kararının “g” bendinde “Barla İlçemiz Ana yol kavşağına,”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” sloganı yazılması” kararını almış olması, halkı kendi arasında düşmanlığa, kin beslemeye alenen tahrik edilmeleri tehlikesini de doğurmaktadır.

I. İl Genel Meclisi aldığı bu karala, “halkın, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik” etme girişiminde bulunmuştur.

II. ”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” sloganın yazılması bir özgürlük, hak yada bir hürriyet olarak da değerlendirilemez. Çünkü Anayasamız “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz” demektedir.

III. Isparta İl Genel Meclisi aldığı bu kararla “Kanunun cürüm saydığı bir fiili açıkça övme veya iyi gördüğünü söyleme” yoluna sapmıştır.

IV. Bu karar “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik”tir.

V. Diğer taraftan İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin 10. maddesinin ikinci fıkrasında, "Kullanılması, görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı biçim koşullarına, sınırlamalara ve yaptırımlara bağlanabileceği" ifade edilmektedir.

VI. TÜRKİYE’ nin bütünlüğünü bozacağı kesin olan böyle bir kararın Isparta İl Genel Meclisi tarafından kabulü; özgürlüklerin genişletilmesi, yada bir hakkın kullanılması değil; Anayasal ve yasal düzenin kökten bozulmasıdır. Bu karar ile Türkiye’yi parçalara bölmenin bir adımı atılmış ve örneği oluşturulmuş olacaktır.

VII Çünkü Yüksek Mahkemeniz bu kararın uygulanmasına geçit verirse bu yöndeki diğer uygulamaların da önünü açmış olacaktır. Örneğin Menemen’e; “DERVİŞ MEHMET HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ”, Elazığ-Palu ilçesine “ŞEYH SAİD HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ”, Balıkesir’e “ANZAVUR AHMET İN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” vb. sloganlarının yazılmasının yasal dayanağı Mahkemenizce verilmiş olacaktır.

HUKUKİ DELİLLER:

• Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının, “Başlangıç” ve 2, 4, 13, 14 ve 26/2 , 174/7 Maddeleri
• Türk Ceza Kanunu 125,- 216,- 312. Maddeleri
• 5816 sayılı “Atatürk’ü Koruma Kanunu
• İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin 9/2, 10/2 ve 17. 14. Maddeleri

SONUÇ VE İSTEM:

Atatürk Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırma girişimlerinin her anlamda ve her alanda sürdürüldüğü bir süreçte, “Isparta İl Genel Meclisi kararı”, bu girişimlere devlet eliyle katkı sağlamaktır

“Isparta İl Genel Meclisinin, 06.12.2011 tarih 12/2-363 sayılı kararının “g” bendi, Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliğini açıkça hedef alan, laiklik karşıtı olduğu mahkeme kararları ile tescilli, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurtuluş ve kuruluşuna karşı durmuş, birinin adını kutsallaştırma amacına hizmet edecektir.

Halk arasında bölünmeye, kin ve nefret tohumları saçma amacına hizmet edecek, yasalara ve anayasamıza aykırı olan bu kararın uygulanması durumunda, Türkiye Cumhuriyeti, devleti yönetenler eliyle bölünmeye, yurttaşlar arasında ayırımcılığa sürüklenmiş olacaktır.

Sayılan bu nedenlerle “T.C ISPARTA İLİ, İL GENEL MECLİSİ, 22. Dönem 06.12.2011 tarih 12/2-363 sayılı kararının “g” bendinde “Barla İlçemiz Ana yol kavşağına,”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” sloganı yazılması” kararının iptaline ve uygulanması halinde sonradan giderilmesi güç yada olanaksız zarar ve durumlar doğacağı için, iptal davası sonuçlanıncaya kadar yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesine ilişkin istemimizi saygı ile arz ederiz.

YÖNETİM KURULU ADINA :
Mahmut ÖZYÜREK, Atatürkçü Düşünce Derneği
Isparta Şube Başkanı