17 Şubat 2018 Cumartesi

“Zülfü yâre dokunmayan" iyi solcular



Kemalizm’in, sol ve devrimci düşüncenin yorumu, pratikte yeniden üretimi ve yaşam geçirilmesi konularında ülkemiz âdeta “köpeksiz bir köydür.” Kemalizm, sol ve devrimcilik adına istediğin kadar ahkâm kesmek serbesttir. Bu yolda devrilen çamların hesabı/kitabı kimseye sorulmaz…”
Zihinsel melekelerini kullananların/kullanabilenlerin sayısı ve nitelikleri azalmıştır. “Hâl ve gidişat” böyleyken, bu türden işleyen ve her durumda karşı devrimin ekmeğine yağ süren bu düzeneğe karşı tavır alan, gerçeği olduğu gibi ortaya koyanlar, yani zülfü yâre dokunanların ise vay ki vay hallerine. Karşı devrimci yobaz sürüsünün bile yapıp, söylemeye cesaret edemeyeceği karalama, itibarsızlaştırma, hatta su katılmamış kumpaslara hazır olmak gerekir.  
“Tehlikesiz”  ve tutarsız şeyler söyleyip incir çekirdeğini doldurmayan türden ezberlenmiş birkaç kelimeyi yan yana getirmeyi zor başarabilenler, hasbelkader boş zamanlarında bu işle ilgilenmiş, sistemin yasal sınırlarını bir milim bile zorlamamış, zülfü yâre dokunmayan" herkesİYİ SOLCU-İYİ DEVRİMCİ- ATATÜRKÇÜ”  sayılır ve her biri roket hızıyla örgütlerin üst yönetimine getirilirler.
Davası uğruna çok büyük bedel ödeyenlerin, yıllarını bu kavga ve savaşım içinde örgütlenme mücadelesine adamış, devrimci bir siyasî terbiye içinde eleştiri/özeleştiri mekanizmasını işletenlerin, bu mücadelede ilkeli, dürüst, samimi, tutarlı bir tavır sergileyenlerin ötekileştirildiği, “zülfü yâre dokunmayanların” yüceltildiği bir siyasal ortam öncelikle kendi kendini çürütmüş olur.
Sonra dönüp “ya kardeşim bu halk adam olmaz”, “bizden bir halt olmaz”  diyerek şikâyetçi olmuyorlar mı?   İşte o anda en uygun yanıt “HASSİTTİRİNİZ” olmalı diye düşünüyorum. Yanılıyor muyum? 17.02.2018
Mahmut ÖZYÜREK
Zülfü yâre dokunmak; Hatırlı, güçlü bir kimseyi veya bir makamı gücendirmek, darılmasına yol açmak.2. Birine zarar veya sıkıntı vermek.3. Sıkıntı verecek, sorun olacak konulara girmek

16 Şubat 2018 Cuma

Şekerde büyük satış! 14 tane stratejik fabrika birden satılacak!



Geçtiğimiz Aralık ayında Olağanüstü hal kapsamında hazırlanan 696 sayılı KHK ile Şeker Kurumu kapatılmış ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'na bağlanmıştı.
Şubat 2018 başında Bakanlara sunulan “Cargill Raporu” ve ABD Dışişleri Bakanı Tillerson’ın 14- 15 Şubat 2018 de Türkiye ziyaretinin hemen ardından  20 Şubat'ta yapılacak ihaleyle 14 şeker fabrikası özelleştirilmesi planlanıyor.
Şekerde büyük satış! 14 tane stratejik fabrika birden satılacak!
Hükümet, ülkenin en milli fabrikalarını yangından mal kaçırır gibi tek kalemde satacak. Satılacak 14 şeker fabrikası belli oldu. Hükümet, 20 Şubat'a kadar satış ilanına çıkacak. Şeker fabrikalarının kamuoyunda hiç tartışılmadan ABD'nin küresel şirketi Cargill Raporu'nun* ardından satışa çıkarılacak olması da manidar bulunuyor.
(*ABD'nin küresel gıda şirketi Cargill, Bakanlara 'Şeker Piyasası Mevcut Durum ve Değerlendirme Raporu' sundu. Raporda mısır ön plana çıkarılırken, şeker pancarı aleyhindeki ifadeler ise dikkat çekti. İşte o raporun tamamı... https://www.tarimdanhaber.com/haber/tarim-gida-sirketleri/bakanlara-sunulan-cargill-raporu/)
Hükümet, şekerde yangından mal kaçırır gibi büyük bir satışa hazırlanıyor. Başbakan Binali Yıldırım’ın bölge milletvekilleri ile yaptığı görüşme sonrasında 14 tane şeker fabrikasının satışı için düğmeye basıldı. Buna göre, Afyon, Alpullu, Bor, Çorum, Elbistan, Erzincan, Burdur, Erzurum, Ilgın, Kastamonu, Kırşehir, Turhal, Yozgat ve Muş şeker fabrikaları satılacak. Özelleştirme adı altında yapılacak satışla birlikte Anadolu’daki bütün verimli şeker fabrikaları satılmış olacak. Bu büyük satış sonrasında Anadolu topraklarında şeker pancarı üretimi büyük bir tehlikeye girecek. Zaten önlenemeyen göç, bu fabrikaların satışıyla birlikte daha da artacak.
STRATEJİK RAPOR SAKLANIYOR!
Türkiye için böylesine önemli fabrikaların satışı için bütün hazırlıklar yapılırken, Özelleştirme İdaresi’nin fabrikaların satışıyla ilgili olarak Ak Yatırım’a hazırlattığı stratejik raporu ise sır gibi saklanıyor. Bu durum ise fabrikaların satışıyla ilgili farklı iddiaları gündeme getiriyor. Fabrikaların birçoğunun değerli arazisi ve şeker kotası için satılacağı iddia edilirken, bu satıştan sonra Orta Anadolu bölgesinde pancar üretimi büyük bir tehlikeye girecek. Avrupa’da pancar üretiminde söz sahibi olan Almanya, Fransa, Hollanda ve Polonya bile şeker fabrikalarını gözü gibi korurken, hükümetin hiç tartışmadan fabrikaları gözden çıkarması büyük bir samimiyetsizlik olarak görülüyor.
40 KERE DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ?
Şeker fabrikalarının kamuoyunda tartışılmadan ve sivil toplum örgütlerinin görüşü alınmadan yangından mal kaçırır gibi bir anda özelleştirilmek istenmesi Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın geçtiğimiz yıllarda yaptığı açıklamaları gündeme getirdi. Ağbal, şeker fabrikalarının stratejik önemine dikkat çekerek, “Türk Telekom’u, Tüpraş’ı özeleştirebilirsiniz ama iş şeker fabrikalarının özelleştirilmesine geldi mi bu konuyu 40 kere düşünmemiz lazım” demişti. Ağbal’ın bu sözlerine rağmen fabrikaların hiç düşünülmeden satışa çıkarılacak olması büyük bir samimiyetsizlik olarak değerlendirildi.
ŞEKER FABRİKALARINA BÜYÜK OPERASYON!
20 Şubat’a kadar satış ilanına çıkılması beklenen özelleştirme ihalesi ile kamunun elindeki 25 şeker fabrikasının 14’ü satılacak. Satılacak 14 fabrikadan yarısı özelleştirme sonrasında kapanacak. Çünkü mevcut bütünlük bozulduğu için Erzincan, Erzurum, Alpullu, Kastamonu, Muş ve Bor gibi şeker fabrikalarının üretimi sürdürmeleri mümkün görünmüyor.
ANKARA VE ESKİŞEHİR SONRA...
Henüz satışa çıkarılmayan diğer 11 fabrika ile ilgili de farklı iddialar gündeme geldi. Bu fabrikaların içinde özellikle Eskişehir ve Ankara şeker fabrikalarının çok değerli arazisi bulunuyor. Bundan dolayı bu fabrikaların şimdilik elde tutulduğu kaydediliyor.
ADRESE TESLİM Mİ SATILACAK?
Diğer yandan Ereğli Şeker Fabrikası’nın da şimdilik satılacak fabrikalardan hariç tutulması da manidar bulundu. Çünkü Bor, Ereğli ve Ilgın şeker fabrikaları geçmişte yapılan portföy satışlarında bir arada değerlendirilmişti. Bor ve Ilgın şeker fabrikaları satılacak fabrikalar içinde yer alırken Ereğli Şeker Fabrikası’nın olmaması adrese teslim satış iddialarını kuvvetlendiriyor.


Kaynak: Millî Gazete--

http://www.milligazete.com.tr/haber/1503187/sekerde-buyuk-satis-14-tane-stratejik-fabrika-birden-satilacak

Toprakta, tohumda, buğdayda, üreticide AKP’nin 15 yılı Hayır’a nasıl götürüyor? – Politeknik



03 Mart 2017 
AKP’nin “milli tarım projesi” ile birlikte tarım sıklıkla gündeme gelir oldu.
Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik 7 Ekim 2016’da Tekirdağ’da milli tarım projesini açıklarken, “üreticimizin boşa kürek çekmemesi ve ektiğinin para etmesi için” yeni bir modele geçileceğini belirterek “Bunlardan birincisi havza bazlı destekleme modeline geçiyoruz, ikincisi ise hayvancılık destekleme modelinde yerli üretime dayalı bir destekleme modeli. Bunların hepsine birden milli tarım projesi diyoruz.” ifadeleriyle milli projelerini açıkladı.
Yine ekim ayında Başbakan Binali Yıldırım ise ”Gıdaya erişimdeki dengesizlik, insanlığın geleceğini tehdit ediyor. 7,5 milyar olan nüfus, 2040’ta 10 milyara çıkacak. Bilinçsizce yapılaşmadan dolayı her yıl 12 milyon hektar tarım arazisi yok oluyor. 34 ülke gıda, 80 ülke ise su sıkıntısı çekiyor. Bütün bu sıkıntılar bizde yok, önce şükredeceğiz, elimizdekinin kıymetini iyi bileceğiz.” dedi.
Oysa üretici AKP’li yıllarda boşa kürek çekmiş, ektiği para etmemişti. Tarım toprakları imara açılmış, çiftçi, köylü mülksüzlermiş, işçileşmişti. Buğday ise ithal edilir olmuştu…
AKP’nin 15 yıllık tarım uygulamalarına bakalım şimdi.
Tarımsal alanlar yok edildi, üretim yetmiyor
Sulama Birlikleri Kanunu, Şeker Kanunu, Tütün Kanunu ve Tohumculuk Kanunlarıylaüretici ürününü maliyetini karşılayaraksatamamaya başladı.
Tarımsal üretimin en önemli unsuru sulama suları devletin yatırım ve denetiminden çıkarıldı. Sulama birlikleritüm yatırım ve dağıtımın çiftçilerce karşılandığı birlikler haline geldi. Çiftçi her yıl tarla sulamak için binlerce lira ödemek ve borçlanmak zorunda bırakıldı.
Mera Kanunu, Zeytin Kanunu, Büyükşehir Kanunu, Maden Kanunu, Elektrik Piyasası Kanunu, Yenilenebilir Enerji Kanunları ile tarım alanlarının yok edilmesivemeralarınözel şirketlere devri kolaylaştırıldı.
Büyükşehir Yasası’yla, büyük şehir sınırları tüm il sınırına çıkarıldı,köyler mahallelere dönüştürüldü,köylünün ortak kullanımına açık köy tüzel kişiliğine ait meralar, çayırlar, tarım alanlarıbüyükşehirbelediyelerininmülkiyetine geçti. Birbirini tamamlayaniki üretim alanı tarım ve hayvancılık bütünlüğüne darbe vuruldu. Trakyada örneklerine sıkça rastladığımız ve giderek tüm ülkeye yayılanmeraların kiralanması uygulamaları artarken çiftçi hayvanlarını otlatacak yer bulamadı, sütünü maliyetine bile satamadı,hayvancılıktan vazgeçti. Böylelikleönemli bir gübre kaynağıkaybedilmeye başladı,bitkisel üretimin maliyetleriyükseldi.  

G
ıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı (GTHB) verilerine göre:
-1990-2002 arasında 1 milyon 277 bin hektar(ha) tarım alanı yok oldu. AKP’li2002-2015 yıllarıarasındaki 13 yılda ise bu miktarın iki katından fazla,2 milyon 630 bin hektar tarım alanı yokedildi.
 Şile’nin de dâhil olduğu İstanbul il sınırlarını düşünecek olursak, bu büyüklük yaklaşık 5 İstanbul’a karşılık geliyor. Ekilen tarım alanı ise1 milyon 700 bin hektar, yani 3 İstanbul’dan fazla azaldı.
-Çiftçi kayıt sisteminde (ÇKS) yer alan çiftçi sayısı 2003’ten 2014’e giden11 yılda5 yüz 38 bin 423kişi azaldı. Çiftçilerin ailelerini de düşünecek olursakyaklaşık2 milyon kişi mağdur edildi diyebiliriz. Kayıtlıolmayanlar da hesaba katılırsaçok daha fazla kişinin artık tarım ve hayvancılıkla uğraşmadığını, geçimini bu alanlardan sağlamadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.  
-2003-2015 yılları arasında gübre fiyatları 3,5 kat arttı. Örneğin CAN (kalsiyum amonyum nitrat) 230 TL’den 893 TL’ye yükseldi.  
– 2002-2015 yılları arasında mazot fiyatları da 3,5 kat arttı. Bir litre mazot 1.09 TL iken 2015’de 3.86 TL’ye yükseldi. Bugün 4.65 TL olan bir litre mazot fiyatını temel aldığımızda artışın 4 kattan fazlaolduğunu görüyoruz.
Tarımsal destekler yetersiz ve adil değil
24Nisan 2006 tarihli 5488 sayılı tarım kanunu gereği gayrisafimillihasılanın (GSMH)en az yüzde1i oranında yapılması gereken çiftçi desteği binde 5-6 oranında yapılıyor.Çiftçi için üretmek, zararına yapılan bir faaliyete dönüştü.  
Örneğin2015 yılı GSMH 19 trilyon 535 milyar TLidi.Tarımsal destek en az 19,5 milyar olması gerekirken 11 milyar 644 milyon TL oldu, 8 milyar az ödendi. Çiftçilerin %55i (1.210.000 çiftçi) 1000 TL altında, %4’ü (88.000 çiftçi) 10.000 TLüstündedestek aldı. Bu %4lük kesim toplam desteğin %40’ını alıyor.  
Tarımsal destekleri ürün maliyetlerinin yükünü çiftçinin sırtından almak, halkın gıdaya erişimini kolaylaştırmak amacıyla yapılır. Desteklerin düşük tutulmasıyla çiftçi üretemez hale geldi. Toprak Mahsulleri Ofisi’nin (TMO), AKP güdümlü birliklerin düşük fiyatlarıyla çiftçiler maliyeti karşılayamadı, böylelikle ithalat arttırıldı.
Buğday vatanından buğday ithaline
Ziraat Mühendisleri Odası buğday fiyatları ile ilgili yaptığı çalışmada 2003 yılında buğday fiyatı ile maliyetinin denk belirlendiğini, sonraki yıllarda buğday fiyatınınistikrarlı(!) bir şekildemaliyetinin altında belirlendiğini raporladı.
2000-2010 yılları arasında buğday maliyeti %412,tarımsalgirdiler %588, enflasyon %352, buğday fiyatı ise %335 oranında arttı.Çiftçi hep zarar etti.
Halkın ihtiyacıoranında artması gereken buğday üretimindeekim alanları azaltıldı.
Yılda 4milyontona ulaşanbuğday ithalatı yapılıyor.İthalatın her yıl daha da artması muhtemel.
Buğdayla kalmadı pek çok tarımsal ürün ithal edilir oldu
Buğdaygibimısır, arpa, kuru fasulye, mercimek ve ayçiçeğideithal ediliyor. Hububat, baklagiller, pamuk, yağlı tohumlar ve türevlerindeTürkiyeithalatçı bir ülke artık.
Sebze ve meyve üretiminde ihracatçı olan Türkiye, halkın beslenmesinde ve gıdaya erişimindeolmazsa olmaztahıllar ve yağlı tohumlarda ithalatçı konumuna geldi.  
Türkiye’nin yaklaşık 17 milyar dolar toplam tarımsal ürün ihracatı, ancaktarımsalithalatı karşılar durumda.

Şirketler kazansın diye
TarımSigortası
Sulama, makine-teçhizat, gübre, mazot gibi maliyetlerinin artışı yanında AKPyeni maliyet kalemleri de yarattı. Çiftçiye iyilik yapılıyor gibi gösterilen bu maliyet kalemlerinden biritarım sigortası.Doğal afet ve iklim şartlarından dolayı ürünü zarar gören çiftçinin zararını daha önce devlet karşılarken artık sigorta şirketleri karşılıyor.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın 2016 yılı verilerine göre, 1milyon444bin277tarım sigortasıpoliçesidüzenlenmiş. 1 milyar 300 milyon TL prim ödenmiş. Bunun 700 milyon TL’sidevlet desteği, 600 milyon TLsiçiftçilerin parası.Çiftçilere ödenen tazminat ise 800 milyon TL.Böylelikle 2016da sigorta şirketlerinin net kazancı 500 milyon TLyi buldu. ‘Çiftçiye prim desteği gibi pazarlanan busigortadançiftçiye ancak 200 milyon TL kaldı.
Yani aslındadevlet700milyon TLyerine 800 milyon TL  desteği doğrudançiftçiyeyapsaçiftçi kazanacak, tarımsal üretim kazanacak, sigorta şirketlerine gerek kalmayacak.100 milyon TL az para mı, devlet nereden bulacak?’ sorusunun cevabı ise belli: GSMH’den(zaten)çiftçiye verilmesi gereken(ama verilmeyen)paydan. 
 
Tarımsal alanın küçükse çiftçilik yapamazsın
 
2006 yılında çıkarılan 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Mayıs-2014’de yapılan değişiklikle asgari tarım arazisi büyüklüğü tanımlandı: Tarlalar için 20 dekar, dikili tarım arazileri için 5 dekar, örtü altı tarımyapanaraziler için 3 dekar olarak belirlendi. Bubüyüklüklerinaltında kalan arazilere sahip çiftçiler tarım yapıyor sayılmayacaklar, teşviklerden, desteklerden faydalanamayacaklar. 
Başbakan Yıldırım geçtiğimiz ekim ayında yaptığı konuşmada bu konuya da değinmişti: “Araziler 10, 20 parçaya bölünüyor, kimseye yaramıyor. Kimse istifade edemiyor. Şimdi 7 milyon hektar araziyi 2023 yılına kadar toplulaştıracağız. Bu sefer ektiğimiz, biçtiğimiz alan karşılığını verecek, yani emeğimizin karşılığını alabileceğiz. Toplulaştırma ve sulama işini tek bakanlıkta toplayacağız. O bakanlık da Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı. Tarıma elverişli her karışın ekilmesi mutlaka gerçekleştirilecek.” 
Çiftçiler yeterli büyüklükte tarım alanlarıoluşturmak, birleştirme ve toplulaştırmalar için arazilerini satmaya zorlanacaklar,kendi topraklarındaya da büyük kentlere göç edipişçileşecekler. Yasaya göreGTHB bubüyüklükleri sağlamayantopraklara zorla el koyabilecek.AKP hazırlıklarabaşladı bile.
Çiftçiler, işçiler sosyal güvenceden yoksun
Çiftçilerin %85’i sosyal güvenceye sahip değil. Eğitim, sağlık, enerji, ulaşım haklarından yararlanma oranları Türkiye ortalamasının çok altında. Türkiye ortalaması 9 bin dolarınüzerinde olan kişi başı milli gelir, 16 milyon insanın var olduğu tarım kesiminde 3 bin doların altına geriledi.
Tarımdagüvencesizliğin yanı sıra, 21.yyda insanlık dışı koşullarda çalışmak zorunda bırakılan sayıları 1 milyon civarında olan mevsimlik tarım işçileri günü birlik işlerde yollarda hayatını kaybediyor.
Tarım alanında5,5 milyon kişi istihdam ediliyor, AKP sanayi alanında patronlara prim teşvikleri yaparken, tarım işçilerini yok sayıyor, ölümlere gözünü kapatıyor.

Kendi ürettiğin tohumu kullanamazsın 
Ekim 2006’da çıkarılan Tohumculuk Kanunu ile Türkiye yabancı tohum şirketlerinin pazarı oldu, çiftçiye 2011 yılına kadar geçiş süresi tanındı. 2011’den sonra sertifikalı tohumla üretilmeyen ürünlerin satışı yasaklandı. Yasağa uymayanlara önce para cezası, sonra meslekten men cezaları getirildi.  
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı  Faruk Çelik 23 Aralık 2016’da Antalya’da yaptığı toplantıda yerli-yabancı tohum sanayicilerine bir müjde daha verdi: “2018’de sertifikalı tohum kullanmayan (çiftçi) destek alamayacak.”  

Tohumculuk Kanunu ve sözde Milli Tarım Projesi  
-Yüzlerce yıldır elden ele, nesilden Nesil’e aktarılan, iklime uygun, hastalıklara dayanıklı hale gelen yerel tohumların sonu anlamına geliyor. 
-Dünyanın tohum çeşitliliğinde en zengin ülkelerinden biri olan ülkemiz çoraklaşacak, organik tarım yapılamayacak. 
-Gıda bağımsızlığını yok ediyor. 
-Sağlıklı gıda üretimine son veriyor.  
Şirketlerin pazarladığı tek tip tohumlar tarımsal üretimde daha çok zirai ilaç kullanılmasına yol açıyor. Gıdalar zehirleniyor. Halk sağlığı tehdit ediliyor. 
Bu süreçte tohum şirketleri kazanacak.

AKP’nin ‘milli
tarımı… 
AKP’nin milli tarımı, tohum, ilaç ve gübrede uluslararası tekellere bağımlı hale getirilmiş, gıda bağımsızlığını, bitki çeşitliliğini yitirmiş, dünyanın terk etmeye çalıştığı endüstriyel tarım anlamına geliyor.  
Yukarıda verilerle sunulduğu gibi ‘milli tarım’ dedikleri buğdayı ithal eden, hububatı, baklagilleri, yağlı tohumları ithal eden bir tarım. Çiftçisine iyi bakmayan, onlarıtarımsızbırakan bir millitarımdanbahsediyorlar. 
AKP15 yıl boyunca, tarımsal alanda,tohum, ilaç ve gübrede çokuluslu şirketlerin taleplerine uygun düzenlemelere gitti.  
Türkiye’de tarımçokuluslu şirketlere entegre edildi, ediliyor. 
Tarımsal üretimdekiteşvik sistemi bupolitikayagöre değiştirildi.
AKP’nin tarım havzalarında dayattığı tek tip üretim ve sertifikalı tohum kullanımı dünyanın en zengin tohum çeşitliliğine sahip ülkemizi çoraklaştırıyor.Tohumda dışa, yani çokuluslu şirketlere bağlı bir Türkiye yaratıyor.
Tarımsalarazi büyüklüklerine göredestek veren ya da destek vermeyenAKP,toprakları büyük olmayan ve destek alamayan çiftçilerin-köylülerin üretimi bırakmasına yol açıyor.
Tarımı bırakan çiftçiler-küçük üreticiler-köylülermülksüzleştiklerigibiişçileşti, ya kendi topraklarındatarım işçisi olduya göç ederek ucuz emek gücü topluluğuna katıldı.
AKP, Türkiye topraklarının tarımsalüretimle ilişkili binlerce yıldır oluşturduğu bilgiyi, dayanışma ve paylaşma kültürünüyok ediyor.   
 
B
öylesi millitarımaHayır.  
Tarımsal üretimi kendisine
yetenbir ülke içinHayır.
Buğday ekebilmek, üretebilmek için Hayır.

Şirketler değil tarımsal üretim kazansın, halk kazansın diye Hayır.

Sağlıklı ve güvenli gıdalarla gelecek nesillere hazır bir ülke yaratmak için Hayır. 

Kaynak; http://politeknik.org.tr/toprakta-tohumda-bugdayda-ureticide-akpnin-15-yili-hayira-nasil-goturuyor-politeknik/